Suriye’de 2018 yılında değişen dengelere bakıldığında, artık Esed rejimi ile Suriyeli muhalifler arasında bazı temasların başladığı ve Cenevre, Astana, Soçi gibi toplantılar düzenleme devrine geçildiği söylenebilir.
Hatta Esed’li Esed’siz geçiş süreci tartışmalarının de ortadan kalkarak yeni bir Suriye inşasına doğru gidildiğinin emareleri görülüyor. Artık Yeni Suriye denklemine bakıldığında, iki ya da ikiden fazla bloklardan oluşan güçler dengesinin ortaya çıktığı görülmektedir.
Astana sürecinden sonra gelişen Türkiye, Rusya ve İran üçlü ittifakının Suriye sahasında belli bölgelerde işbirliği yapması başta ABD olmak üzere, ülkede bulunan batılı aktörleri dengelemiştir. Ancak Trump’ın askerlerini geri çekme kararı Suriye’yi Rusya ve İran’dan kurtarmaya yönelik ve ülkenin yeniden Arap dünyasına geri dönmesinin sağlanmasını amaçladığı analitik bir realitedir.
Bu bağlamda Birleşik Arap Emirlikleri’nin Şam’daki büyükelçiliğini yedi yıl sonra tekrar açması, Bahreyn, Ürdün ve Mısır’ın Esed rejimiyle ilişkilerinin normalleşmesi için çabalar göstermesi oldukça anlamlıdır. Söz konusu gelişmeler, Suriye’de Arap milliyetçiliği eksenli yeni bir döneme girildiğinin göstergesidir.
Özellikle Mart 2019’da Tunus’ta düzenlenecek olan Arap Ligi zirvesine Esed rejiminin çağrılarak davet edilmesi, Arap ülkelerinin Suriye’de izleyecekleri yol haritasının ne olduğunu aşağı yukarı ortaya çıkarmaktadır. Öte yandan Esed rejiminin tekrardan Arap camiasına dönmesi durumunda bile, Rusya ve İran’ın Suriye’deki pozisyonunda değişiklik yaşanmayacağı ortadadır.
Ancak, Washington ve Moskova, bundan sonraki süreçte dolaylı olarak Arap ülkeleri üzerinden Türkiye’nin Suriye’de aldığı pozisyona yönelik, yeni tepkiler geliştirilerek ortaya konulmasına yönelik adımlar atabilir. Çünkü uluslararası ilişkiler ve uluslararası hukuk açısından bakıldığında Suriye’deki aktörlerden hiçbirisinin, birbiriyle tam anlamıyla müttefik olmadığı görülmektedir.
Suriye haritasında konjonktürel bir düzen ortaya çıkmasından dolayı aktörlerin yalnızca iş birliğine gittiğini söylemek daha doğru ve daha akılcıdır. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Trump’ın geri çekilme kararından sonra, alelacele Şam’daki büyükelçiliğini aktifleştirmesinin bir diğer amacının da artık Suriye sahasında bulunan terör örgütü YPG’yle doğrudan temas halinde olmayı amaçladığı yönünde ifade edilebilir.
Öte yandan Suriye’de oluşan konjonktürel yapıdan ötürü Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Mısır ve İsrail arasında adı konmamış bir işbirliğinin olduğu kuvvetli bir şekilde hissedilmektedir. Ayrıca bu ülkelerin ortak tehdit algılarının İran’ın olduğunu da unutmamak gerekir.
Fırat’ın doğusunda terör örgütü PKK/YPG’in ABD’in dışında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından da finanse edilebileceği kuvvetli bir ihtimal olarak değerlendirilmelidir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Suriye’de oluşmakta olan yeni denklem ve hesaplaşmalar netlik kazanmadan, Fırat’ın doğusuna düzenleyeceği sınır ötesi harekâtı fazla zamana yaymadan başlatması çok büyük önem ifade etmektedir. (Devamı yarın…)