Kur’an’da Araf Suresi’nde, Semud Kavmi ve Salih Peygamber’in Ad Kavmi ve Hz. Hud’dan sonra ve Hz. İbrahim’den önce yaşadığı işaret edilmektedir. Asur kitabelerine göre MÖ. 2150–2080 yılları arasında bugünkü Hicaz ve Şam arasında yani Arabistan’ın kuzeybatısında yaşamışlardır.
Prof. Dr. Ahmet Bedir, Hz. İbrahim’in yaşadığı dönemi M.Ö. 1940–1765 olarak tespit ettiği göz önüne alındığında, Semud Kavminin çok daha önce yaşadığı ortaya çıkar. Ad Kavminden sonra Arabistan’ın en çok tanınan ikinci kabilesi olduğu ve Ad Kavmi ile akrabalıklarının bulunduğu, Domatha ve Hegra civarında o dönemin Arap kabilelerinden Nebatilerle birleşerek güçlü bir krallık kurdukları söylenmektedir.
Hud Kavmini yaşadığı zaman ile Salih Kavmi arasında 500 yıl geçtiği söylenir. Salih Kavmine ikinci Ad da denir. Bundan dolayı tarihçiler, Semud’u, Ad Kavminin devamı olarak görür. Kuran da bunu destekler ve Semud’a, Ad Kavminin halefi olarak bakar.[1]
Ad Kavmi güneyde muhalifleriyle yaptığı savaşta yenilmiş ve Güney Arabistan’dan Kuzey Batı Arabistan’a sürülmüştü. Kuran-ı Kerim nazil olmadan önce Arap hatipler Semud Kavminden bahsetmiştir. Asur Levhalarında da adları sık sık geçen bu kavimden eski Yunan, Roma ve Mısır coğrafyacıları da söz etmişlerdir.
Semud Kavminin dağları ustalıkla yontarak üzerine köşkler yaptığından, bahçelerin ve pınarların içinde ekinler ve yumuşak tomurcuklu, göz alıcı hurmalıklar arasında yaşadığından bahsedilir. “Özellikle tepe ve yamaçlarda oydukları taş evler harika mimarlık ve mühendislik özellikleriyle ünlü olup bugün bile büyük bir alana yayılmış durumdadır.
Semud Kavminin sahip olduğu görkemli sanat yapıları, özellikle taş oymacılığının tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm toplumlardan ve hatta günümüzdekinden de çok daha üst seviyede olduğu, taş işçiliğinde oluşturdukları detaylarla çok ihtişamlı sanat eserleri inşa ettiği ortaya çıkmıştır. Bugünkü Ürdün sınırlarında yer alan Rum Vadisi (Petra Vadisi)’nde bu kavmin taş işçiliğinin en güzel örneklerini görmek mümkündür.”[2]
[1] Araf, 7, 74.
[1] Bedir, 2010, Tevhidin Yurdu Kur’an-ı Kerim Atlası, 185–199, 463–469.