“Kur’an, Sebe Kavmine gönderilen afetten “Sey’ül Arim” yani “Arim seli” olarak bahsetmektedir. Bu ifade, aynı zamanda bu selin meydana geliş şeklini belirtmektedir. Zıra “Arim” kelimesinin anlamı, baraj ya da settir. “Sey’ül Arim” kelimesi de setin yıkılması sonucunda oluşan bir seli anlatmaktadır.
Konu ile ilgili olarak müfessirler, kullanılan terimlerden yola çıkarak tutarlı yer ve zaman tespitlerinde bulunmuşlardır. Bunlardan Mevdudi, “arim” kelimesinin “baraj, set” anlamına gelen ve güney Arapçasında kullanılan “arimen” kelimesinden türediğini ve Yemen’de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan harabelerde bu anlamda sıkça kullanıldığını yazar.
Mesela, Yemen’in Habeşli hükümdarı Ebrehe’nin büyük Marib Seddinin tamirinden sonra yazdırdığı M.S. 542 ve 543 tarihli bir kitabede, bu kelime tekrar “baraj, set” anlamında kullanılmıştır. O halde “Seyl’ül Arim” kelimesi, bir set yıkıldığında oluşan sel felaketi anlamına gelmektedir. “Ve onların iki bahçesini buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük”[1] ayetinde de barajın yıkılmasından sonra oluşan sel sonucu bütün ülke harap oldu.
Sebelilerin setleri ve kanalları yıkıldı ve tüm sulama sistemleri bozuldu. Sonuçta, önceleri bir bahçe gibi olan ülke, yabani otların yetiştiği bir cangıl haline geldi ve küçük bodur ağaçların kiraza benzer yemişi dışında yenilebilecek hiçbir meyve kalmadı.”[2]
“Kutsal Kitap Doğru Söyledi” kitabının yazarı Alman arkeolog Werner Keller de Arim Seli’nin Kur’an’a anlatılarına uygun olarak gerçekleştiğini kabul ederek şunları yazar: “Böyle bir barajın olması ve yıkılarak şehri tamamen harap etmesi, Kur’an’daki bahçe sahipleriyle ilgili olarak verilen örneğin gerçekten de meydana geldiğini kanıtlıyor.[3]
“Kavimlerin helaki” konusunun incelendiği sitede “Sebe Halkı ve Arim Seli” konusu ile ilgili olarak ta şu bilgiler verilmektedir: “Felaketin getirdiği büyük tahribattan sonra kavim çözülme sürecine girdi. Bu sel ile çok büyük bir ekonomik kayba uğrayan Sebe halkı, geçmiş günlerdeki zenginliğini ve ihtişamını tamamen kaybettiklerinden dolayı, evlerini terk ederek birbirinden ayrılıp Mekke, Suriye ve Kuzey Arabistan’a fakir ve yoksul bir durumda göç ettiler.
[1] Sebe, 34, 16,
2 Mevdudi, Tefhimü’l Kur’an, 1991, IV, 517.
3 Werner Keller, 1956. Und die Bibel hat Doch Recht-The Bible as History; a Confirmation of the Books of Books-, New York: Willam Morrow, 230.