Medyen halkı yukarıda bahsedilen gayrimeşru haksız ve çirkin tutumlarını sürdürmekle ısrarlı görünüyorlardı. Üstelik bu kötülüklerini savunuyor, benimsiyorlardı. Kur’an-ı Kerimde bu diyalog şu şekilde devam etmektedir: “Dediler ki: Ey Şuayb senin namazın atalarımızın yaptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi emretmektedir. Çünkü sen, gerçekten yumuşak huylu, aklı başında reşit bir adamsın!’
Hz. Şuayb ise: ‘Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tövbe edin. Muhakkak ki Rabbin çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.’ Dediler ki: ‘Ey Şuayb senin söylediklerinin çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizde zayıf da görüyoruz. Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten biz seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.’ Dedi ki ‘ey kavmim, size benim yakın çevrem Allah’tan daha mı üstündür ki, O’nu arkanızda unutuvermiş önemsiz bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim yapmakta olduklarımızı sarıp kuşatandır. Ey kavmim, bütün yapabileceklerinizi yapın; kuşku yok ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azap gelecek ve yalancı kimdir yakında bileceksiniz. Siz gözetip durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim”[1]
Hz. Şuayb tüm gayretiyle onları uyarıyor, yakında gelecek olan felakete karşı dikkatlerini çekmeye çalışıyordu. “Medyen’e de kardeşleri şuayb’ı (elçi olarak gönderdik. Böylece dedi ki: ‘ Ey kavmim, Allah’a kulluk edin ve ahret gününü umut edin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.’ Ancak O’nu yalanladılar; bunun üzerine onları amansız bir sarsıntı yakaladı, böylelikle kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar.”[2]
“Medyen Kavminin ceza günü gelip çattığında şiddetli bir depremle sarsıldılar. Büyük bir çığlığa tutuldular. Yerlerinde diz üstü çökmüş, hareketsiz bir durumda kuruyup kaldılar. Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Şuayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulme sapanları dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi, haberiniz olsun, Semud halkına nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen halkına da Allah’ın rahmetinden öyle bir uzaklık verildi.”[3]
[1] Hud, 11, 90–93.
2 Ankebut, 29, 36–37.
3 Hud, 11, 94–95.