Romalılar zamanında daha da sığdı ve batı sahilindeki El-Lisan’a yürünerek geçilebiliyordu. Gölün güney kıyılarında, hâlâ su altındaki ormanlar görülebilmekte ve aynı şekilde su altında binaların bulunması ihtimali de kuvvetli görülmektedir. Bu yöre, petrol çukurları ve asfalt bakımından da zengin olup, birçok yerde alev almayan gazlar vardır. Jeolojik gözlemlerden anlaşıldığına göre, şiddetli deprem şokuyla petrol, asfalt ve gazların yüzeye fırlayıp alev aldığı ve tüm yörenin bir bomba gibi infilak ettiği anlaşılmaktadır. Kitabı Mukaddes’te, Hz. İbrahim’in felaket haberini alınca, Hibran’dan felakete uğrayan vadiye gittiği ve ‘yerin dumanının ocak dumanı gibi çıktığını’[1] gördüğü anlatılmaktadır.
Lut Gölü çevresinde yapılan arkeolojik ve jeolojik araştırmalar, Rift Vadisi’nde son derece büyük tektonik bir sarsıntının olduğunu, bu korkunç depremle beraber yerin derinliklerindeki sıvı haldeki kızgın magmanın, yine korkunç bir şiddetle yeryüzüne fışkırmasıyla geniş bir alandaki yeryüzü haritasını değiştirdiğini göstermektedir. Bölgeyi gezen araştırmacı Prof. Dr. Ahmet Bedir şunları kaydeder: “Ürdün Vadisi’nde meydana gelen depremde, Taberiye Gölü’nden başlamak üzere Akabe Körfezi’ne kadar olan deniz seviyesinden aşağı bir zemin meydana gelmiş olup, , bu bölgede batan şehirlerin kenarlarında kurulup hala meskûn halde olan yerleşmeler vardır. Bu şehirlerin Lut Gölü’nün güney doğusunda, sığ suların altında kaldıkları tahmin edilir. Ahd-i Atik’te Admah, Tseboim ve Tsoar’la birlikte beş ova kentini oluştururlar.[2]
[1] Tekvin, 19–28.[2] Tekvin, 19/24.