Kuran’da kapalı bir dil ile ancak hadislerde açık bir şekilde belirtildiği gibi meleklerin genç ve yakışıklı delikanlılar şeklinde gelmesi onu çok üzmüş ve kaygılandırmıştır. Hz. Lut misafirlerini kavminin sapık emellerine terk edemezdi. Onları bu günahkârlardan nasıl koruyacağını düşünüyordu.
Meleklerin Hz. Lut’a yakışıklı gençler biçiminde geldiklerinde Hz. Lut’un onların melek olduklarını fark etmediği anlaşılmaktadır. Kavminin nasıl arsız sapık ve mücrim olduğunu bildiğinden dolayı endişeye kapılmasının nedeni budur. Bundan dolayı onlara ‘Meşru istekleriniz için işte kızlarım veya kavmin kızları. Onları nikâhlayıp meşru yollardan yaşamınızı devem ettirebilirsiniz’[1] diye adeta yalvarmıştı da onlar bunu kabul etmemişlerdi.
Dediler ki: “Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin. (Lut): ‘Keşke benim size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı veya güçlü bir kaleye sığınabilseydim!’ Dedi. Melekler dediler ki: ‘EyLut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiç biri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz O’na da isabet edecektir.
Onlara vadolunan (helak) zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?’ Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (O taşlar): Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.”[2] Hicr Suresi’nde de olay şöyle açıklanmaktadır: “Melekler Lut peygambere misafir geldiklerinde Hz. Lut onlara ‘Sizler gerçekten tanınmamış kişilersiniz’ dedi. Onlar ise: ‘Hayır. Biz sana onların hakkında kuşkuya kapıldıkları şeyle geldik. Sana gerçeği getirdik. Biz şüphesiz doğruyu söyleyenlerdeniz. Hemen aileni gecenin bir bölümünde yola çıkar sen de onların ardından git ve sizden hiçbiriniz arkasına bakmasın. Yalnız karın müstesna. Çünkü o da onlarla işbirliği halindedir. Ve emrolunduğunuz yere gidin’[3] dediler.
[1] Hud, 11, 78.
2 Hud, 11, 79–83.
3 Hicr, 15, 61–66.