TÖVBE
İslam dini, daha önceki peygamberlere gönderilen ve esasa taalluk eden dini prensipler bakımından kendisine aykırı olmayan bütün inanç sistemlerini (ki bu sistemlerin bütünü yalnızca İslam’dır) kabul eder.
Ancak, İslam dini, ilahi dinler zincirinin son halkası ve devrinin insanlığının manevi, ahlaki ve içtimai ihtiyaçlarını eksiksiz karşılayan yegâne din olduğundan, İslam geldikten sonra başka bir din tanıyan, bir yol tutan kimsenin bu tutumu ile İslam’a aykırı davranmış olduğu aşikârdır. Şu halde onun bu dininin ve bu yolunun İslam dini nezdinde bir geçerliliği olamaz ( Kur’an-ı Kerim Açıklamalı Meali, 58).
Bu yüzden yukarıda da bir kısmı açıklandığı gibi, “iman etmelerinden, Resulün hak olduğuna şahadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder?
Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez. Ancak, bundan sonra tövbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir. İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir.
Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler. Gerçekten İnkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden –fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi– kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur” bu duruma düşmemeye çalışılmalıdır.(Ali İmran, 86–91).
SONUÇ
Bilim ve teknik ne kadar ilerlerse ilerlesin, insan ne kadar maddi güç elde ederse etsin her zaman aciz olduğu durumlarla karşılaşabilir. Sonuçta insan bir yaratıktır, kibirlenip büyüklenmek ona zulüm ve sömürü kapılarını açar.
Kur’an, insanların kibirlenmeleri nedeniyle doğru yoldan saptığını bildirir ve “yeryüzünde haksız yere büyüklenerek, ‘kuvvet bakımından bizden daha üstünü kimmiş?’ (derler). Onlar gerçekten kendilerini yaratan Allah’ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür” der.