TÖVBE
Ancak bu güzel müjdelerden faydalanmak için içten (Nasuh) bir tövbe lazımdır. İnsan içten tövbe ettiği zaman, (küfürde de olsa) iman ve Allah’a itaat hayatına başlar ve Allah’ın rahmet ve yardımıyla, küfür halindeki kötülüklerin yerine iyi ameller işlemeye koyulur ve kötülüklerin yerini iyilikler alır.
Yalnızca geçmişteki günahları silinmekle kalmaz, ayrıca amel defterine, Rabbine isyanı bırakıp O’na itaat yolunu benimseyen bir kul olarak yazılır. Sonra, geçmiş günahlarına üzülüp tövbe ettikçe, daha çok salih ameller hanesine kaydolunur.
Çünkü günahtan tövbe etmek ve af dilemek bizzat salih bir ameldir. Böylece, amel defterinde iyilikleri, bütün kötülüklerini bastırır ve böyle bir kişi yalnızca ahirette cezadan kurtulmakla kalmaz, aynı zamanda Allah’ın büyük nimetlerine de kavuşur ( Mevdudi, Tefhimul Kuran, Cilt: 3, S: 605).
Tövbenin kabul edilip edilmeyeceği insanın niyetine ve tutumuna bağlıdır. İstemeyerek yapılan hata ve günahlarla bile bile ve kasten yapılan isyan ve bunların sonuçları arasında büyük bir fark vardır.
Eğer insan mesela Âdem Aleyhisselam veya Firavun’un sihirbazları gibi, kendilerinin ezeli düşmanı olan Şeytan tarafından aldatıldığını anlar ve hatasından pişman olup tövbe ederse affolunur. Fakat Firavun, Şeytan ve Samiri’de olduğu gibi kasten yapılan isyanlar bağışlanmaz.
Hz. Âdem bağışlanmıştır, çünkü O, kasti bir isyanla değil, kararlılıktan yoksun olduğu için emre karşı gelmiştir. Yani O: ‘Ben dilediğimi yaparım, istediğimi yer ve içerim. Benim özel meselelerime hâşâ Allah nasıl karışırmış’ gibi bir tutum içine girmemiştir.
O, Allah’ın emrini (Şeytan’ın aldatmasıyla) unuttuğu için doğru yoldan sapmıştır. Şeytan’ın aldatmalarında ısrar edip günahında devam etmemiştir ve günahından hemen sonra samimi bir tövbe ile Rabbine yönelmiştir.