Dün öğretmenler günüydü. Ülkemizin lokomotifi canlarımızın, bizi bugünlere taşıyanlarımızın, bir selam bekleyenlerimizin, bir gün de olsa anılmak için yüreklerini ömürlerine, ömürlerini de bizlere harcayanların günüydü.
Bütün öğretmenlerimizin yeri, ömrüme kattıkları, kalemime dokundurdukları o kadar anlamlı ve farklı ki, hangisini anlatsam bilemiyorum. Bazen düşünürüm bizler mi çok şanslıydık yoksa annemin duası mı ömrümüzün vefası oldu. Annemin öğretmenleriyle bir türlü arasının iyi olmaması sebebiyle üç evladı için de tek duası vardı; “Rabbim, karşınıza yüreğini eline alıp sizlere sunacak öğretmenler nasip etsin.” Okul yıllarım en güzel zamanımdı. Hayatımın ‘A,B,C’ si, mihenk taşı Yüksel Öz öğretmenimle başladığım bu yolculuk sayısız mükemmel insanlar tanımama sebep oldu. Halen böyle değerlerle birlikte yol almak hem umudumu besliyor hem de gelecek nesil için heyecanlandırıyor.
O yüzden hep derim, ya anamın duası, ya ömrün vefası bu güzellikler…
Kalemimde ve gülüşümde yer etmiş bir öğretmenim Saniye TUNÇ, sosyal medyada bir paylaşım yaptı dün, gözlerim dolu dolu okudum. Yüreği sizler için atan böyle öğretmenlere denk gelmenizi canı gönülden dilerim. Günün anlam ve önemini satırlarına taşımış öğretmenimin yazısını sizlerle de paylaşmak isterim.
“Tüm öğrencilerime,
Sizlerden gelen bir selam, hep yaşama sevinci veriyor ıslak kirpiklerimle alay edercesine. Değişmeyen aydınlık gözlerinizi ve hiç değişmeyen çocuk kalbinizi bulunca satırlarınızda; İyi ki öğretmen olmuşum diyorum, bin kahkaha fırlatıyorum tüm karanlıklara…
SEN!
Adını unuttuğum ama gözlerini hiç unutmadığım güzel çocuğum!
Seninle tanıştığımda daha çocuktum. "Öğretmenim "deyişini bile yadırgadığımı anımsıyorum. Elime koca koca lügatları alıp sınıfa gelişimi, her şiire sizi de ortak etmeye çalıştığımı, her paragrafta sizin de hayatınızdan bir satır var, “hadi bulun, koşun kendi hayatınızın peşinden” deyişimi.
Her kuralda sınırsızlığın ve özgürlüğün olduğunu birlikte keşfettiğimiz an, buluşan yüreklerimizi hatırlıyorum.
Sahnede repliğini okuyan oğluma, kızıma gururla bakışımı…
Gitarının akordunu yapmaya çalışırken “şunu evde yapıp gelsen olmaz mı be çocuk” dediğimde benim cehaletime gülüşünüzü…
Sahne arkasındaki heyecanlanmalarımızı…
Finaldeki coşkumuzu, kucaklaşmalarımızı hatırlıyorum…
Elvedalarımızı da hatırlıyorum yuvadan uçarken.
Yıllar sonra bir köşe başında aniden karşıma çıkıp “hocam” deyince yüzümüzde açan çiçekleri hatırlıyorum. Bir gün bile beni öğretmen olduğuma pişman etmeyen SENİ, yüzlercenizi, binlercenizi hatırlıyorum.”
Diyor ve bundan sonrası beni benden alıyor. Gözlerimdeki HD kalitesi bir anda 3D boyuta geçiş yapıyor ve silecekler çalışmıyor…
“Bir gün hafızam beni yavaş yavaş terk edince, yine karşılaşırsak bir köşe başında, bil ki seni asla unutmadım. Gözlerini çevirip gitme sakın.
Çünkü sen benim yaşam kaynağımsın. Hayata direncimi sağlayan, üzüntülerimi, kaygılarımı unutturan, anlamsızlıklarıma anlam katan, yaşama sevinci veren, içimdeki çocuğu yaşatan, bana öğrenmeyi ve sevmeyi, herkesi kucaklamayı, insan olmayı öğretensin.
Sen, benden ne öğrendin bilmiyorum ama ben senden çok şey öğrendim.
SEN!
Ali, Bekir, Cenk, Deniz, Emre, Füsun, Hatice, İrfan, Kerem, Latif, Murat, Nihal…
Serkan, Şeyda, Taylan, Yaşar, Zeynep…
A’dan Z’ye alfabenin tüm harfleri kadar çoktunuz hayatımda.
SEN, 33 yıllık öğretmenlik yaşamıma sığmayacak kadar çoktun içimde.
Yüreğimdeki lügat sadece şunu söylüyor “İyi ki öğretmen olmuşum…”