Antalya’nın fethinden dört yıl sonra 1211 tarihinde, Antalya’nın 1207 yılındaki fâtihi I. Gıyâseddin Keyhüsrev şehit olmuştur. Anadolu Selçuklu Devleti’nin 1211-1212 yılları, I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in oğulları İzzeddin Keykâvus ve Alaaddin Keykubad arasında taht mücâdelesi ile geçer.
Devlet otoritesinin zafiyete uğradığı bu dönemde 1212 yılında Antalya’daki gayr-i müslim ahâli ayaklanır ve isyan başlatır. Kıbrıs’tan yardım alan Montbeliard, kara bir leke olarak tarihte yerini alan ve “bir Cuma baskını” adıyla bilinen kanlı bir katliamla şehri zapteder, Müslüman ahâliyi çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden tamamen kılıçtan geçirir ve bir kısmını yüksek kale surlarından kayaların üzerine atarak şehit eder.
Durumu haber alan İzzeddin Keykâvus ordusuyla Konya’dan derhal hareket ederek, 1215 yılının Aralık ayında Antalya’yı kuşatır ve 22 Ocak 1216 tarihinde şehri geri alır. İzzeddin Keykâvus, bu talihsiz katliamın tekrarını önlemek için, Kalekapısı’ndan başlayan ve Kırkmerdiven’de biten, sekiz burçtan oluşan iç kale surlarını inşâ ettirrir.
Moğol zulmünün her yanı kasıp kavurduğu yıllarda, Anadolu’da ki Türkmenler güvenli yerlere hicret etmek zorunda kalırlar. Bu güvenli yerlerden birisi de, her tarafı yüksek sur ve burçlarla çevrili olan Antalya Kalesi’dir. Antalya’ya gelen Türkmenleri yerleştirmek amacı ile, İzzeddin Keykavus Surları’nın doğu kısmına, İmâret Kapısı’ndan başlayan ve Ahi Yusuf Camii’nin üst tarafında denize kadar devam eden sur ve burçlar inşâ edilir. İzzeddin Keykâvus Surları ile Alaaddin Keykubâd Surları arasına, Antalya’ya göç eden Türkmenler yerleştirilir.
Kaleiçi’nde, Alaaddin Keykubad Sur ve Burçları’nın doğu tarafında gayr-i müslim tebaa yaşamaya devam eder. 1922 yılı mübâdelesine kadar gayr-i müslimler, Müslümanların ikâmet ettiği alandan daha büyük olan bu alanda ikâmet etmişler, her türlü güvence altında ticâretlerinde, ziraatlarında, eğitimlerinde, ibadetlerinde vs. hür ve serbest bırakılmışlardır.
Müslümanların can güvenliğini sağlamak ve daha önce yaşanan katliamın tekrarını önlemek amacıyla Alaaddin keykubad İmâret Kapısından başlayıp, deniz kıyısında biten sur ve burçların yapım emrini verir. 1225 yılında bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde, 4-5 metrelik genişliğindeki kare planlı yapısıyla yer yer 20 metreye varan yükseklikteki 19 burç, her burçtan sonra 20-25 metre uzunluğunda, 10-15 metre yüksekliğinde ve 1-1,5 metre genişliğindeki tamamen kesme taştan inşâ edilen sur bedenleri inşâ edilip tamamlanmıştır.
Alaaddin Keykubad, dönemin emirlerinden, Kara Sungur, Tuğrul Bey, Yahya b. Ebî Bekir, Bayram eş-Şâmî, Kûkî, Kelûk b. Emir Yâvî gibi komutanlarına kendi özel imkânlarından yaptırılmak üzere 1 burç ve devamındaki sur bedeninin inşâsını paylaştırmış, bazı emirler ikişer burç ve sur bedeni inşasını gönüllü olarak üzerine almış ve on dört burcun aynı anda inşası başlatılmış, deniz tarafından kalan son beş burcu da Alaaddin Keykubad yaptırmıştır.
Türkmenlerin 1225 yılında yerleştikleri bu alana Selçuklular döneminde (günümüzde var olan yapılardan) Ahî Yusuf Camii (1249), Ahî Yusuf Zâviyesi, Ahî Yusuf Çeşmesi, (arşivlerde olup da yıkılan) Has Balaban Mescidi (1276); Osmanlı döneminde (günümüzde var olan yapılardan) Tekeli Mehmet Paşa Camii, Nazır Hamamı, Balıkpazarı Hamamı, (arşivlerde olup da yıkılan) Arslanlı Çeşme Mescidi, Arslanlı Çeşme, İskender Çelebi Mescidi (1508) inşâ edilmiştir.
Alaaddin Keykubad Burç ve Surları’nın üzerinde ve yüksek kısmında yer alan inşâ kitâbeleri ise, süsleme, oyma ve hat sanatı açısından dönemine göre şâheser niteliğindedir.