Her şeyi çok hızlı bir şekilde tüketen bir asırda yaşıyoruz. Her türlü değer zamanımızda modaya kurban edilmiş durumda. Çok çabuk parlıyor, popülerleşiyor ve bir anda sönüyor. İnsanlar yenilikleri takip edemiyor, ona ayak uyduramıyor. Tabi bu insanın hayatında önemli bir rol oynuyor. Ulaşamadığı nice şeyler insanın azmini kırıyor. Hırslanıyor çok basit, sıradan amaçlar için ömrünü tüketiyor. Yıllarca oradan oraya, buradan şuraya sürekli bir şekilde savruluyor. Zamane kültürleri onu isteği doğrultusunda yönlendiriyor. Kendi olamıyor, başkalaşım geçiriyor ve bir dönemden sonra kendine dahi yabancılaşıyor.
Dikkat ettiniz mi bilmem, sevinçler çok geçici oldu. Hatta saman alevinden bile farkı kalmadı. Anlık,kısa, varlığı belli olmayan mutluluklar. Kor olmuş, ısıtan, sıcacık saran ve uzun dönem insanda kalan sevinçler yaşanmıyor. Bu da değerlerin çok hızlı bir şekilde değiştiğinin göstergesi. Bir hedefe varıyorsunuz. Tamam diyorsunuz. Ama kafanızı kaldırıyorsunuz ki başka şeyler devreye girmiş. Öyleyse bu yaşadığımız çağ da bir şeyler eksik. Hatta ruhsuz. Ruh olmayınca eşya sadece soğuk bir nesneden öte gidemiyor. Buz gibi, donut, parlak nesneler açmıyor sizi. Ruhunuzu okşamıyor. Doyumsuz hazlar vermiyor. Yüreğiniz nefes almıyor.
Asrın insanı aslında lezzet noktasında eksik. Bu eksikliği dilin lezzeti değil, gönlün lezzeti. Tabi tabip te az bu dönemde. Sabreden,sebatkar, muhabbet ehli, bilgili, seviyeli, Allah için seven, sözüne sadık, mert, doğru, dürüst, kişilikli, seviyeli, ahlaklı insan ihtiyacını hissediyorsunuz. Bunları hatta mumla arıyorsunuz. Tabi azaldığı için bu tür güzide insanlar bulamıyorsunuz. Tek tük olması toplumun ihyasında yeterli olmuyor. Maden az, kapatılması gereken çukur büyük olunca kapatamıyorsunuz. Bu yetersizlik ruhunuzu kemiriyor. Kendi kendinize bazen nerden nereye diyorsunuz. Özlüyorsunuz o candan, tebessümü dünyalara bedel insanları. Saf ve temiz bu insanlar arı duru su gibi size çok şey hatırlatıyor. Bir anda asıl amacınızı hatırlıyorsunuz. Niçin yaratıldığınızın farkına varıyorsunuz. Nerden gelip nereye gittiğinizi sorguluyorsunuz. Günah bu temiz insanların yanında akıp gidiyor. Öyledir zaten güzel bir manzarayı görüp de hangimizin gözleri meftun olmadı? Herkes o manzarayı hayranlıkla izler. Aynen böylede temiz ve nezih insanlarda aynı.
Sadece nesneyi tüketmiyoruz bu asırda. Dostlukları, geleneği, örfü,adetleri,inançları,kültürel mirasları, doğayı bir bir yok ediyoruz. O an belki asrın insanı kazanmış gibi görünüyor, fakat biraz zaman geçince içinde keşkeler başlıyor. Pişmanlıklar kendini gösteriyor. Üzülüyor, ama iş işten çoktan geçmiş ve bozulmuş. Tamiri mümkün değil. Ömür yetmiyor yenisini ve orijinalini getirmek için. Atalar güzel söylemiş: “Her şeyin temizi güzel” diye. Lekelerin üzerimize hücum ettiği,ahlakın bozulduğu, benliğin zirve yaptığı bir zamanda gerçekten doğal kalabilmek çok zor. Bunu başarmak büyük yetenek.
Son olarak şunu ifade edeyim:” Tükenmemek istiyorsak, varlığımızı millet olarak devam ettirme gayretindeysek, neslimize sahip çıkmak amacındaysak, ilim ve irfan ehli bir toplum istiyorsak, kardeşlik,dostluk,sevgi, saygı, vefa, aşk derdindeysek öyleyse hayata tekrar ruh katmalıyız.” Samimi olmayan, davası bulunmayan, ruhsuz her şeyden kaçmalıyız. Ruhun aşk derdiyle kavrulduğu bir toplum duasıyla.