Her işte niyet
Okula giderken, yazı yazarken, kitap okurken, evi temizlerken, alıveriş yaparken, çocuklarınla vakit geçirirken, yemek yaparken, birisinin hâl hatırını sorarken, diğerinin derdine derman ararken... Niyet, niyet, hep niyet!
Her meselede Allah rızası için diyerek niyet etmeye alışan insan, gün gelir Allah'ın rızasının olmadığı işleri yapamamaya başlar. Niyet o kişide bir meleke hâline gelince, bir günaha, bir yanlışa meyletmek onun için zorlaşır. Allah için uyuyan, yiyen, çalışan, dinlenen, okuyan kişi gıybet edemez, yalan söyleyemez, başkasının hakkını çiğneyemez, kalp kıramaz. Allah için gıybet edilmez zira yalan söylenmez, kul hakkı yenmez, kalp kırılmaz.
Uyumanın, yemenin içmenin Allah rızası içini nasıl olacak, diyeceksiniz.
Uyku bedenin ihtiyacıdır. Uyumadan evvel abdestle, sünnet olduğu üzere yatan bir kişi kalbinden şöyle geçirse: “Ya Rabbi bu uykuya bedenimin ihtiyacı var. Sabah kalkacağım namazdan başlayarak akşama kadar yapacağım her hayırlı işte bu uyku bana lazım. Ne olur senin rızan için uyuyanlardan eyle beni.”
Gafletle geçecek uyanıklıktansa bu niyetle uyunan uyku daha hayırlı olmaz mı?
Yemek de böyle. Yediğimiz içtiğimizden doğuyor enerjimiz. Nefsimiz için yediklerimiz günaha gıda olurken, Allah için yiyip içtiklerimiz hayırlı işlere koşmada bize kuvvet oluverir.
Bir anne ev işlerini yaparken dese ki: “Ya Rabbi senin Habîb-i Edîb'in mü'minin dünyadaki cenneti evidir, buyurmuşlar. Ben de senin rızan için ailem rahat etsin diye evimizi cennet eylemek için temizlik yapıyorum.”
O işler için verilen her emekten bir ibadet sevabı doğmaz mı?
Bir doktor hastasına bakarken şöyle bir niyet etse: “Ya Rabbi şâfi olan sensin. Bizim gayretlerimizi senin vereceğin şifâya vesile eyle. Ümmet-i Muhammed'e bu hizmetimiz senin rızan için oluversin.”
Hastanede geçen vakit camide geçen vakitler gibi yazılmaz mı Hakk katında?
Hak şarabın içmiş gibi
Niyetle işler de kolaylaşıverir üstelik. Allah için yapılan işin yardımcısı Allah olur. Yardımcısı Allah olanın sıkıntısından bile tebessüm doğar.
Niyeti işin başında yapmak yetmez buyurmuşlar, o iş devam ederken de kontrol etmeli kalbi. Hâlâ o ilk niyetimiz üzere sabit mi diyerek taze tutmalı niyeti her dem.
Niyet deyip geçmeyin, pek mühim zira.
Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde üç insandan bahsediyorlar. Bir âlim, cömert bir zengin, cihadda can veren bir kişi. Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna çıkarıldıkları vakit üçünün de cehennemlik oldukları anlaşılıyor. Çünkü âlim, Allah rızası için değil ne kadar çok biliyor desinler diye ilim öğrenip öğretmiştir. Zengin, Allah rızası için değil, ne kadar cömerttir desinler diye kazanıp infak etmiştir. Kılıç sahibi de ne kadar kahraman bir adam desinler diye dövüşürken can vermiştir.
Hadîs-i şerîfte zikredilen üç insana dikkatle bakarsak, ömrünü, malını ve canını veren üç kişi göreceğiz. Allah için olmadıktan sonra, ömrünü, malını, hatta canını dahi versen neticesi hüsran demek ki!
Sâlih amel hüsrandan kurtuluşun kapısıysa, niyet o kapıyı açan tılsımlı anahtar. Yaşarken kalbinde o anahtarı taşıyanlar, ölürken açılan kapıdan tebessümle girerler içeri.
Niyet ettik Allah rızası için yaşamaya diyelim o zaman.
Heratlı buz satıcısına da bir Fatiha gönderiverin olmaz mı?