Nasıl söylenir, nasıl denir kimseyi üzmeden...Ama bilinmesi gerek insan olmak kolay değil, Müslüman olmak da öyle...Hele insan kalabilmek, hele Müslüman kalabilmek zor iş çağımızda...Her ikisinin de sahibine yüklediği soylu görevler vardır, her ikisi de, sorumlu kılar insanı başka insanlara karşı...
Hayata karşı yaşadığımız şehirlere karşı doğaya karşı sorumlu kılar...Acıları olanlara karşı, sıkıntısı olanlara karşı, yolda kalmışlara karşı sorumlu kılar...Kaç komşun varsa her birine karşı sorumlu kılar, sorumlu kılar şehrin delisine karşı, kuruyan çiçeklere karşı, ve yuvası bozulan kuşlara karşı...
Kim dedi, kim söyledi insan olmanın, Müslüman olmanın öyle kolay olduğunu...Elbette kolay dedikleri kabulüm dersen...Mesela dersen her insanın karnı doymalı, her insanın bir barınağı olmalı...Dersen bende olan başkalarında da olmalı,başka insanlarında yüzü gülmeli umudu olmalı diye, ve yüreğin hazırsa buna, elbette kolay insan olmak da, Müslüman olmak da...
Hem insan olmak, hem Müslüman olmak "en az kendini düşündüğün kadar" başka insanları düşünmekten geçer...Bunu "kendin için istediğini başkaları içinde istemezsen iman etmiş olmazsınız" diye anlatır aziz Peygamber Muhammed Mustafa (Sav.) Kimsenin umurunda olmasa da "yine denir ki" evlerinizi inşa ederken komşularınızın evlerini gölgede bırakacak şekilde yapmayın...Kaç kişinin umurunda bu buyruk, kaç Müslüman dikkat ediyor bu işlere?
Veya şimdi "kaç kişi" umursar bu denenleri...Bu zamanda "bu da mı olur" diyecek çoğu, gerçek bu...Neden böyle perişan olduk sanıyorsunuz, neden savrulduk böyle, neden darmadağın olduk acep, ve neden kimileri "altta kalanın canı çıksın" der hale geldi? Demek cidden galiye almıyoruz bazı şeyleri, kimi günahların tarifini kendi yapar hale geldi insan...Küçük günah veya önemli değil dedikleri bunun içinde...
Küçük sandıklarımız, küçük günah dediklerimiz, görmezden ve bilmezden geldiklerimiz unutturdu bize İnsan yanlarımızı, Müslüman yanlarımızı...Çoğumuz kendimizce değişiklik yaptık inançlarımız üstünde, dinimiz üstünde, kitabın dedikleri üstünde...Kimileri Peygamberi kullandılar kendi çıkarlarına sağlam delil bulmak adına...
Unuttuk işte, unuttuk...Bir birimizin acısını derdini sıkıntısını, sonra sevincini ve mutluluğunu paylaşmayı...Unuttuk suları akmayan, sofrasında ekmek bulunmayan evlerin adreslerini....Ama hep anlattılar, hep dinledik, Halife Ömer!in sırtında un çuvalı taşıdığını koca karıya...Yazık ettik kendimize, insan kendi masallarıyla yenildi yine kendine çağımızda...
Evet, yolumuz bir birimizi aramaktan geçmiyorsa, bir birimizi sormaktan geçmiyorsa "nasılsın kardeşim!"demekten geçmiyorsa, yine kendimizi aldatıyoruz demektir...
Yolumuz yoksulların yetimlerin miskinlerin evlerinin önünden geçmiyorsa sokağından geçmiyorsa, gözlerinin önünden ve yüreklerinden geçmiyorsa yenilenlerden olduk dünyaya, dünya sevgisine, sonra paranın sıcaklığına, servet biriktirmenin cazibesine...Ve bu insan için çok büyük bir yenilgidir iyiliklerin, iyi düşüncelerin karşısında...
Yeryüzünün neresinde yaşıyorlarsa yaşasınlar mağdurların dili olmalı...Sonra yaşadığı şehirlerde, yaşadığı sokaklarda var olan mağdurların...Ama olabildiği kadar, ama gücü yettiği kadar, kalbinin yettiği kadar kollarının uzandığı kadar ellerinin tuttuğu kadar...
Tutup kaldırmayı öğrenmeli insan önce...Tutup kaldırmayı insanlık bilmeli Müslümanlık diye anlamalı işte... İnsan Musa gibi olmalı, İbrahim gibi olmalı...Ve örnek almalı Muhammet Mustafa’yı (sav), hiç kimseye bağırmamayı bilip öğrenmeli...
Işıklar içinde kal kardeşim...Yüreğinde her daim insanlara yer ayır...