Bu günlerde dostum “bu savaş günlerinde” insanın ve insanlığın azaldığı günlerde, ve de kimsenin kimseyi dinlemediği, ve adam yerine koymadığı günlerde “bir taraftan ses etsek, en güzel dili kullansak ses ederken, karşı taraf “senin orada ne işin var” onların yanında olmanın getiri ne diye soruyorlar.
Yani herkes bizi kendi yanlarında olmamızı, onların dediklerini tasdik etmememizi, yalanlarını onaylamamızı, ve “siz bu Dünyanın en doğrularısınız” dememizi istiyorlar. Yana moda bir deyimle bizden yağcılık ve de, üç kağıtçılık yapmamızı istiyorlar, nasıl istiyorlarsa?
Onların yanında değilsen “bir hainsin sen” onların gözün de. Ve başka başka tezgahlar peşindesin onlara göre. Ve nasıl bir çağda yaşıyorsak “herkes bir tek kendini haklı sanıyor şimdiki zamanda” bir tek onlar “doğru sözler ediyorlar” kendilerince. Bir tek onlar bu ülkeyi seviyorlar “ve onlara göre” ülke idaresi onların elinde olmalı. Ve “daha ötesi” dini bir tek onlar biliyor. Onların partisi, onların lideri, onların cemaati, onların gurubu, onların hocası biliyor bilinecek ne varsa.
Sözlerimiz yanlış anlaşılmasın, ve kimse işine geldiği yere çekip günahlarımıza ortak olmasın “onlar “ diye doğrudan bir muhatabım yok, ve doğrudan hiç kimseye değil sözlerimiz. Doğrudan bir partiye, bir guruba, ve bir cemaate değil. Ama bu gün acı bir gerçek ki “manzara bu” ve kim nerde duruyorsa, kimin safında yer almışsa “karşı tarafta duranlara” bizim dediklerimizi diyor, söylediklerimizi söylüyor.
Partiler bu halde, gurupla bu halde, cemaatler bu halde, ve hatta yöneticilerimiz bu halde. Ahaliye yol göstermeye kalkan, ve din anlatan hocalar bu halde.
Kim kimin safında ise o tarafı hep haklı görüyor o tarafta duran. O tarafın doğru sözlülerden olduğunu iddia ediyorlar tabileri, elemanları.
Ve karşı tarafta kimler duruyorsa “ve adı neyse” Müslüman olsun ya da olmasın, veya başka bir mezhepten, başka bir tarikat ehli olsun “fark etmiyor” birileri için. Çünkü kesin inanılıp iman edilmiştir “yalnız kendileridir haklı olan, kendi cemaatler, kendi partileridir, kendi liderleri, kendi hocalarıdır” hep haklı olan, her daim doğru söz eden kendi taraflarıdır.
Kusura bakılması (neden böyle diyorum?) yine aynı numarayı yapacaklar, yine aynı sözü edecekler, aynı haksızlığı yapacaklarda ondan. Yine bana “sen bunları nerden çıkardın?” diyeceklerde ondan derim kusura bakılmasın diye. Evet kusura bakılmasın “şimdi bu ülke, bu topraklar” böyle bir acımasız kavganın ortasında. Ve bunların çoğunun umurunda değil bu kavgalar. Umurlarında değil ülkenin yangın yerine çevrilmesi. Varsa yoksa onlar kendileri. Onları dinlemeli başkaları, onları tasdik etmeli, ve onlara “siz doğrulardansınız!” demeli. Yanlışların orta yerinde dolanıp duruyoruz, sağımız solumuz ateş yığını.
Ondan derim “başlık attığımız” ve doğrudan bir konudan, bir partiden bir cemaatten söz ettiğimiz yazılar “çoğu zaman bir acı yığını olarak” geri dönüyor. Neden benim partimden, neden benim cemaatimden, neden benim liderimden “hatta” neden benim bankamdan, yaşadığı hayattan, oturduğum evden, bindiğim arabadan söz ediyorsun diye.
Eğer “yüzde yüz” bir tarafı tasdik etmiyorsak, siz haklısınız, siz doğru yoldasınız, siz adamsınız, siyaseti en iyi siz biliyorsunuz, dini en iyi siz anlıyorsunuz demiyorsak “onlara göre” karşı tarafın adamıyız, karşı partiden ve karşı cemaatteniz onlara göre.
Oysa ümmetin yarısının yoksulluk içinde çırpındığı bu günlerde, bir yarısının sürgün yediği günlerde, kimilerinin öleme gitmek zorunda olduğu bu karanlık günlerde “kimsenin keyfi için” doğru bilmediğimiz hiçbir yerde duracak değiliz.
Doğru bilmediğimiz “bir sözü” söyleyecek de, değiliz. Yanlış bildiklerimizin yanında durarak alkış tutacak da.
Yani zor bir zamandayız, ve zor adamların ortasında. Kime, hangi partiye, hangi cemaate, hangi ağabeye, hangi lidere “her şey güzel de” ama bakın burası yanlış desek, kimse yanlışı ile yüzleşmek istemiyor. Bundandır şimdilerde çok fazla zor işlerimiz. Bundandır yazılarımızın başlığında muhatap birilerinin olmayışı. Bundandır dağlara konuşur gibi “ya da kuşlara” konuşur gibi yazmaya çalışmamız.
Çığlığımıza karşılık verenlere selam olsun. Selam olsun cebinde ve gönlünde dünya olmayanlara. Selam olsun yeryüzü Allah’ın mülküdür diyen herkese. Sofrasını açanlara yoksullara. Yetimleri kendi çocuğu bilenlere selam olsun.