Bu soru benim tarafımdan birine sorulan bir soru değildir. Kimseye de, böyle bir soru sorma aklımıza düşmez, zaten hakkımız da, değil. Ama yine de, bazı şeyleri doğru anlayabilelim diye "bir birimizi incitmeden" hem kendimize, hem bir birimize sorularımız olmalı. İnsan diliyle, dinin diliyle, kardeşlik diliyle iyiliğin diliyle sorulan sorular.
Soru "Musa Peygambere" Rabbimizin bir sorusu, nedenini aşağıda açıklamaya çalışacağız İnşallah.
Evet bizlerde "kimi zamanlar" bu sorulara benzer soruları "kimseye doğrudan sormadan" gündeme taşımaya çalışmalıyız. Dünya Müslümanlarının, ve ülkemizin üstüne "büyük bir karanlığın böylesine çöktüğü günlerde" bu sorular taşınmalı gündeme. Camilere taşınmalı böyle sorular, partilere cemaatler taşınmalı. Ve insan kendine taşımalı bu gibi soruları. Ve bir cevabını bulmaya çalışmalıyız, en azından bir nedenini. Anlamaya çalışmalıyız, bu karanlıkların nedenini.
Yoksa bu karanlık bizi boğacak, bu karanlık bütün insanları, bütün Müslümanları boğacak, bu zalim anlayışlar şehirlerimizi daha yaşanmaz kılacak, böyle giderse. Böyle giderse başını alıp giden kuşlar geri gelmeyecek, kuruyan sular geri gelmeyecek, evlerimizi bırakıp giden gülüşler geri gelmeyecek.
Böyle giderse daha çok mutsuz olacak çocukları ülkenin, kızlarımızın kalbi daha çok kanayacak böyle giderse, gelin bunu bilelim. Farkında mısınız "bir kısım insanların olanca keyifleri yerindeyken" başka bir kısım insanlar felaket bir acı, ve sefalet içinde yaşıyorlar şehirlerde, sokaklarda, ve seslerini "çok az bir şekilde" duyurabiliyorlar, hatta duyuramıyorlar.
Duymak istemiyoruz kimi sesleri. Mesela yoksulların, çaresizlik içinde yayan insanları, ekmeğe suya muhtaç olanların sesini. Bazıları görmek bilmek istemese de, çok var bu insanlardan yaşadığımız şehirlerin kimi sokaklarında. O sesleri, o acıları duymadıktan sonra "insanlığın önü, Müslüman toplum dediğimiz toplumun önü" aydınlık değildir, ve kılındığı sanılan o namazların bir faydası da, olmayacaktır.
Önümüzün aydınlık olması için bütün insanların yiyecek ekmeği, içecek suyu, barınacak evi olması gerekir. Anlamak istemeyen kimi kişiler olsa da "bütün kutsal metinler" bunun böyle olmasını söylediler bize. Bütün Peygamberler aynı sözü ettiler "bir insan başka bir insanın" hakkına göz koymamalı, hakkının gasp etmemeli dediler. Biz bunu anlamak istemediysek, onlar ne yapsınlar?
Eğer bu zalim anlayışları, bu dünya dolusu karanlığın nedenlerini gündeme taşımaz isek, bunun nedenini bilmez tartışmaz isek, bir birimizi sevmeyi beceremezsek, sokakları caddeleri dağları denizleri başka insanlar ile paylaşmak istemez "hep bizim olsun" dersek, daha çok uzaklaşacağız bir birimizden.
Daha çok azalacak içimizdeki sevgi, daha çok merhametsiz kalacağız. Daha çok tutunacağız dünyaya, daha çok tapınak haline getireceğiz, dünyamızı süsleyen bazı şeyleri, ve sonuç insan için çok acı olacak. Yaşadığımız şehirlerde huzur ve yaşama sevinci kalmayacak, kalmadı da. Her gün daha çok kavga, daha çok cinayet, daha çok ölüm haberleri olacak. Daha çok öldürülecek kadınlar. (Devamı yarın...)