Kötü günlerden geçiyor insanlık, ve insan büyük bir imtihan ile karşı karşıya yine, ülkemiz de öyle... Gerçi geçmiş zamanlarda da, öyleydi ama şimdi daha büyük imtihanlar ile karşı karşı karşıya insan... Kendi ile imtihanda, kalbi ile imtihanda dini imanı ile imtihanda, vicdanı ve merhameti ile imtihanda…
Söyledikleri söylemedikleri ile imtihanda, alkış tuttukları ile yanında durdukları ile imtihanda... Acı çektiklerinden, veya çekmediklerinden, hüzün duyduklarından, duymadıklarından imtihanda insan... Sen bizim efendimizsin dedikleriyle imtihanda en çok... Çünkü efendilerimiz, efendi bildiklerimiz, önder bildiklerimiz bizi çok yanılttılar, en çok hep kendi çıkarlarını düşene geldiler bu ülkede yıllardır... Kendilerini öncelediler, kendilerine değer verdiler, umurlarında olmadı ışığı yanmayan evlerde nelerin yaşandığı... Bir kere bile sormadılar kendilerine "bu ülkede" neden kadınlar böylesine pis ölümlere hedef oluyor diye...
Bazılarının sesi çıkmasada, en büyük imtihanda özellikle Müslümanlar...İnsanlara kerbela acılarını yaşatanları kınamadıkları için, onlara seslerini çıkarmadıkları için, hatta onları alkışladıkları için "en büyük" imtihan Müslüman ahalinin, mazlum çocukların kanayan yaralarını görmedikleri, yaralarına merhem olmadıkları için...Demeyelim mi, bunun böyle olduğunu?
Ne demişti hazreti Ömer "Dicle kenarında bir kuzu kaybolsa, Allah hesabını benden sorar" hepimizin hesap vereceği, hesaba tabi tutulacağı şeyler vardır yaşadığımız zamanlarda... Ve Müslüman olmak, ben Müslümanlardanım demek böyle bir şey, kendini bütün hesaplara muhatap bilmek gibi işte...Hiç bir şey yapamayanlar, olanlar konusunda "endişe de duymuyorlarsa" vay hallerine, vay hallerimize...
Ne olacak şimdi?
Yine katiller, kafirler, Amerikalılar, Ruslar ve onların iş birlikçileri, yüzlerce insanı zehirleyip öldürdüler Suriye’de, yüzlerce çocuk öldürüldü, yine yer gök titredi, yer lanet okudu üstündekilere... Bir daha yasa durdu kuşlar Suriye’de zehirlenip öldürülen çocuklar için...
Sahi sabah kahvaltısı yapan var mı, yaptıysa nasıl yaptı, eli çay bardağına nasıl gitti acep? Neden demedi, diyemedi "bugün ben bu kahvaltıyı yapmamalıyım" diye kendine, veya eşine?
Yanlış sözler mi ediyorum? Söyle o zaman, nasıl dillendirelim bu zulmü? Duymamış gibi yapalım, görmemiş gibi, haberimiz yokmuş gibi mi, yapalım? O zaman aynaya baktığımız zaman, nasıl bakacağız kendi yüzümüze?
Önümüzü göremiyoruz, yeni bir söz edemiyoruz sevdiklerimize...Çocuklarımıza "sol elle yemek yeme" demeyi biliyoruz, ama haram lokmadan söz edemiyoruz...Yediklerin hep helal olmalı diyemiyoruz...Çünkü helalin haramın sınırlarını şaşırdık, ve şimdi insan "bu sınırları" kendi tayin ediyor...
Sorularımız cevapsız kaldı...Düşlerimizi kirlettik, dostluklar yıkıldı, ve kırıldı...Ve insan parayı gücü önemser oldu, para her şey sandı...Ama öyle değildi...İnsan her zamanki gibi çok yanılan oldu...
Birbirine selam vermez, bir birinin hatırını sormaz oldu...Düşen birinin elinden tutmak işine gelmiyor insanın, hatta kimileri altta kalanın canı çıksın diyor gülerek...Birbirimize sesimizi duyuramıyoruz, ne aşkımız aşk, ne sevdamız sevda...Sol gösterip sağ vuranlar çoğunlukta...
Kötü günlerden geçiyoruz, ve büyük imtihanlardan, ülkemiz de öyle...Gelin "kendi inşa ettiğimiz putları devirip" yeniden Allah'ın gölgesine sığınmanın çaresine bakalım...Gelin yan, yana yürümeyi bir daha deneyenlerden olalım...Başka ne diyeyim be güzel kardeşim? Başka ne diyeyim be aziz insan?
Sana binler selam ederim...Kalbin hep aydınlık kalsın...