Beni ele verecek sözlerim…
Ve susarak yasını tutacağım yokluğunun. Buğday yüzlü ırgat kızlar masal anlatacak bir birine. Her gece yağan kar gibi üşütür yıldızlar beni. Ve inadına yağmur altında yürüyeceğim bu gece. Dünyanın nasır ağrıları gelecek aklıma. Çoğul acılar kaplayacak yüreğimi. “Dünya bize yetmez” diyen insanlar dirsek atacak bana. At yarışı kazanan bir adam delirecek kentin ortasında. Mor korkulara yatacak şeytan düşünceliler beni gördükçe. Kalbime bastırdığım öfkelerim depreşecek. Öldürmek isteyeceğim şeytan soyundan birini.
Köprü altında yaşayan bir Yusuf yüzlü yalvaracak bana “gel yapma, böyle yürüme diye. Sistemin kulluğunu kabullenmiş adamların şaşkınlığı büyüyecek gözlerinde. Yağmur kokusu değecek minarelere. Ceylan bakışlı bir kız “Bende sizinle namaz kılabilir miyim” diyecek –dünya çıldıracak.
Ayağım yalın yürüyorum yollarda. Tatlı bir söz gibi dolaşır bulutlar üstüm de. Gönül yazısı yazılar yazarım şehirlerin duvarlarına. Fırından yeni çıkan bir ekmek sıcaklığında yazı yazdığım dergi elimde. Sakıncalı adamlar listesine yazılır adım, eşkâlim asılır kentin duvarlarına. Sözleri eksik mavi bir şarkı mırıldanır İstanbul, ben Ayasofya anlarım içim kanar.
Ve uzun bir ayrılık eklenir gecelerime. Mermileri sıkışmış toplu bir tabanca olur kalbim, Maraş’ı yakmak geçer içimden. Nuri Pakdil’den utanırım, korkarım gözlerine bakmaya.”Sen edebiyat dergisinde yazmış olsaydın böyle ırmaksız kalmazdı yüreğin” der bana –şehrin midesine düşer gözlerim.
Bak yine bulutların rengi uyandırır Filistinli çocukları (Afganistan’da, Irak’ta daha başka yerlerde ölüm artığı çocukları çoktan unuttuk-Müslümanlığımdan utanırım )Akıllarınca beyazlar giyindiğini sanan bir gazete benim büyük suçlarımı yazar. Kentlerin sokaklarından toplanır parçalarım. Boş ver bitir muhabbet faslını der sağ yanımdan bir melek. Ölmenin diliyle konuşurum zalimlerle ve bir daha çekerler urganımı. Yenilmedim diyen çığlığım çarpar yüzlerine—YENİLMEDİMMM.
Azgın rüzgârlarda savrulmuş bir harman gibi darmadağın şimdi insanlık.
Çöl akşamları vurur yüreğime. Ağlayan bir çocuk dudağı dudağım.
Aklını zorlama; Ne yazdığımı, ne söylediğimi, biliyorum elbet. Gidilmesi zor yerlerin dağları büyür kalbimde. Sürgün yemiş düşlerim uyandırır beni. Adını kalbime koyduğum kitaplar okur melekler başucumda. Hurdaya dönmüş şehirlerin hali kanatır yüreğimi. Yiğit olmanın yükünü sırtlarım bakarım yoksul evlerine. Yorgansız üşüyen çocuklardan utanırım, yüksek, yüksek evleri yıkmak geçer içimden. Allahtan korkmaz insanlar benim adımı sosyalist Müslüman diye yazarlar, düğmeleri yırtılır mintanımın.
Yapma uyku saatim diye yalvarır bir çocuk, kimse dinlemez. Öldürülürken yıldız oluyor gözleri. Midesi kokar dünyanın.
Alnımızda ölüm izleri; Adımız kıymetince okunuyor kitaplar. Bir merdiven altı tiyatrosu dünya. Ölümlerden ölüm beğen denilen yalnızca ümmetin çocukları. Gözünüzü seveyim söyleyin bu nasıl bir insanlık? Bir daha soruyorum bu nasıl bir Müslümanlık? Bu nasıl bir kardeşlik? Cevap vermeye sözü olanlar bir şeyler söylesin. Dağlar donuyor kalbimde.
Şimdi en iyi alışkanlığımız ölüm oldu canı olana. Yeminlerini bozan adamların elleri kan izi. ER-RAB Esmasının korkusu sindi zalimlerin urbalarına. Bozuk lehçe ile mesnevi okur kasabalı bir adam, beton ayakları yıkılır kentlerin. Günahına cömert insanlar dolaşır paklarda cellât yüzleriyle, uykusuz sabahlarım.
ÜZÜLME SEN! Söylediğim şarkıların en güzel yerinde sen düşersin aklıma. Hicret yolculuğundan kalan sevdalarımız yağmur olur yağar yeryüzüne. Hepimiz anne tarafından akrabayız der cami kürsüsünde konuşan bir vaiz. Silerim bütün kan izlerini parmaklarımın. Okyanusa akan bir ırmağa dönüşür gözlerim.
Şimdi koyu karanlık bir gece; Ayaklarım yalın yürüyorum yollarda. Emperyalizmin bize koyduğu yeni ad ılımlı Müslüman. Dört çarpı atıyorum üstüne bu adın. Ucuza satılmış kıraç bir tarla şimdi yeryüzü… İYİLİK EKENLERE SELAM OLSUN…