Aslında yazıya konu edeceğim Peygamberimizin Hadisi, bir çok muteber hadis kitaplarında geçtiği halde, önüne gelenin istediği gibi okuduğunu görüyoruz. Ve mümin kişi dünya işlerinde olduğunun yarısı kadar hassasiyet göstermiş olsa hadisin hem kaynağını hem nerde hangi sebepten dolayı söylendiğini elbette öğrenecektir.
Ne yazık ki, ne kadar yazıp söylesek de, ne kadar anlatıp dursak da sağda solda, kabul edelim ki, dünya işlerimize gösterdiğimiz hassasiyetin onda birini bile Dinimizin öğrenme konusunda göstermiyoruz. Ve bir gün can pazarına düştüğümüz zaman her şeyin farkında olacağız ama iş işten çoktan geçmiş olacak. Onun için can pazarına düştüğümüz gün gelmeden önce dinimizi iyi öğrenmemiz ve hayatımızı dinimize göre dizayn etmemiz gerekli inanını yorsak eğer.
Ve biz dinin Aziz Peygamberi Peygamberimiz Hazreti Muhammed’i yeterince tanımaz, onu hayatımızın önüne alıp, hayatımızın merkezine koymazsak, bilelim ki, yanlışlar peşimizi hiç bırakmayacaktır, ve bu yanlışlarla da bir yere varmamız Allah’a ulaşmamız imkan dahilinde değildir. Onun için Aziz Peygamberimizi tanıma bilip öğrenme konusunda çok büyük gayret içinde olmamız gerekiyor.
Bütün yazılarımda bu konuda çok israrcı olduğumu biliyorum, ve kim bilir kimileri yazacak “başka bir şeyi yok mu bu adamın” dediği bile oluyordur. Ama bu dünya yangını bu büyük yangın bu savrulup gitmemiz sağa sola ancak Muhammed’i hayatımızın ortasına rehber olarak koymakla mümkündür. Ve yeterince Kur’an’a sarılsak ve anlasak kitabı, O kitabın bize bunu söylediğini göreceğiz.
Müminler olarak yeniden gündeme almaktan korkmayalım. Yer yüzünde asıl vazifemizin, hatta yaşadığımız şehirlerde, gezdiğimiz sokaklarda, dolaştığımız caddelerde, oturduğumuz evlerde, gittiğimiz yaylalarda, misafir gittiğimiz komşu da bile, bize düşen asıl vazife O dine uygun olarak yaşamak, dinin emir yasaklarını önceliğimize taşıyarak örneklik teşkil etmemiz gerekiyor.Herkes din öğretelim demiyorum,biz dini yaşayalım zaten öğrenmek isteyen bizim hal ve davranışından nasibine düşeni alacaktır.
Hani derler ya büyükler “Sünnet üzere yaşamak” yeter ki biz sünnet üzere yaşamayı kendimize sevda edinelim, göreceğimiz biz bunu yaparsak oturduğumuzun sokakların bile havası değişecek, mahalle bakkalının tartısı değişecek, mahalle manavının sattığı mal değişecek, ve İslam’ın gülen yüzü, kardeş yüzü, insan yüzü, iman yüzü yansıyacak her yere.
Bir de şu sünneti anlama ve algılama durumuz var ki, cidden çok büyük yanılgılar la dolu hayatımız, O yüce Nebinin sünneti hakkında.
“Sünnet nedir?” diye bir soru sorsak sağımıza solumuza ve sonra kendimize. Aldığımız cevaplar felaket acınası bir durum olacak sormadan verilen cevapları hisseder gibi oluyorum. Lafı çok uzatmadan, en kısa yoldan söylemek gerekirse sünneti sadece görsel ibadet sanmaktan öteye geçmiyor algılarımız, ve ümmetin algısı. Yani sünnetin ne olduğunu yeniden öğrenip, yeniden hayatın orta yerine sürmeye çalışmamız gerekiyor. Yani sünneti kılınan birkaç rekat nafile namazla ya da bazı şeyleri yemek içmekle, ve bazı dualının okunup okunmamasıyla sınırlı tutarsak varabileceğimiz bir yer yok. Bize düşen sadece Ona teslim olmaktır. (Devam edecek...)