Mezheb imamlarını tanımak, fıkıhtaki usûl ve sistemlerini araştırmak, fıkıh tarihini ve İslâm hukukunu öğrenmek demektir. Herhangi bir ilim tarihini incelemek, o ilmi kendisini inceleyip, öğrenmektir. Zira bu şekilde bir çaba, o ilmin esaslarının meydana gelişini, teşekkül etmesinde hangi merhalelerden geçtiğini bilinmesinde önem arz etmektedir. Bundan dolayıdır ki, imamların hayatını bilmekte fayda telakki etmekteyiz.
İMAM ŞAFİİ’NİN HAYATINI İKİYE AYIRMAK
İmam Şâfiî’nin hayatına araştıranların da bildikleri gibi, imamın hayatını ikiye ayırmak mümkündür. Birinci dönem Hicaz ve Bağdad, ikinci dönem Mısır bölgesidir. İmamın ilmî şahsiyeti, bu bölgelerde şekillenmiş olduğu bilinmektedir.
Esasen fıkhının değişimi ve ilim tarihine damga vurduğu dönem Mısır’a hicretiyle olmuştur. Mısır’a gittikten sonra daha önceki görüşlerinin bir çoğundan dönmüş, hattâ kadim görüşlerinin rivayetini yasaklamış olduğu rivayet edilmektedir.
İmam Şâfiî, Hicrî 184 senesinde Bağdad’da yaptığı ilk seyahatten dönünceye kadar müstakil bir mezheb kurmayı düşünmemiş, hali hazırda hocası olarak kabul ettiği İmam Mâlik’in görüşlerini savunmuş ve onun talebesi olduğunu dile getirmiştir.
Hattâ Medine fıkhını savunur, “Ehl-i Rey” ile münakaşa ederdi. İmam Bağdad’da İmam Muhammed eş- Şeybani’yle tanışmış ve kitaplarını inceleme fırsatı bulmuştur. Bu olgunlaşma ve tecrübeden sonra, İmam sanki: “Ehl-i Rey”in fıkhı ile “Ehl-i Hadis”in fıkhını birleştirmek, yeni bir ekol ve yeni bir düşünce ortaya koymak istemiştir.
Hocası İmam Mâlik’in görüşlerini, bir öğrenci gözüyle değil, daha geniş açıdan bakarak tenkit etmiş, Irak âlimleriyle yaptığı münakaşalarda onların fıkhını öğrenmesine vesile olmuştur. Bunun içindir ki İmam Şâfiî, yeni bir düşünce ve yönelişe ihtiyaç duymuştur. (Devam edecek…)