80. Marifet “Rabbimi Tanımaya Başladım”
Bir şeyin hakîkatini olduğu gibi idrâk etmektir marifet. Marifet, Allah’tan başkasından uzaklaşmak, kendini Allah’a teslim etmektir. Marifetin alâmeti ise sevgidir, Allah’ı bilen O’nu sever. “Bir şeyi çok sevmen, seni kör ve sağır eder.” Yaratılmışların bütün harekât ve sekenâtlarının Allah’ın elinde olduğunu müşâhede eden, Allah’ı isim ve sıfatlarıyla bilmek ve O’nu tanımak ister. Hakk’ı isim ve sıfatlarıyla tanıyan, sonra davranışlarında Allah’ı tasdik eden, sonra kötü ahlâktan temizlenen, sonra kalbiyle itikâfına devem eden marifetullâha erişir, ârif-i billâh olur ve: “Hiçbir şey görmedim ki, onda Allah’ı görmüş olmayayım” diyerek, Allah’ın kün emri ile yarattığı kevni, kâinâtı tanımaya yönelir.
81. Kevn “Rabbim “Ol” Dedi Herşey Oluverdi”
Allah’ın “kâf” ile “nûn” arasında yaratmış olduğu her şeyin muhtasar (özet) adıdır kevn. Kevn, varlıkla alâkalı her iş demektir. Dünya ve dünyada olan her şeye, âleme, kevn; “dünya ve âhiret”ekevneyn denilmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) “iki âlemin efendisi” “seyyidü’l-kevneyn” dir ve varlık ağacının tohumudur. O tohumdan “şeceretü’l-kevn” (varlık ağacı) vücuda gelmiş ve hakkında; “Sen olmasaydın, sen olmasaydın, ben âlemleri yaratmazdım” buyurulmuştur. Kevn içerisinde yer alan en dikkat çekici ve merak uyandırıcı unsurlardan birisi ise “Ruh”tur.
82. Ruh “Rûhumla yöneliyor ve hissediyorum”
Ruh, bedene hayat veren hoş bir esinti; nefs ise, kendisiyle hareket ve şehvetlerin meydana geldiği sıcak bir rüzgârdır. Ruh, koyu, sert ve kesîf bir cisim içerisinde olan, derin, gizli ve latîf bir varlıktır. Latîf bir cevher olan gözün, kesîf bir yerde bulunması gibi. Rûh, Allah’ın öyle bir mahlûkudur ki, birçok akıl ve düşünce onu anlamaktan ve hakikatini kavramaktan âcizdir. “De ki, rûhRabb’imin emrindendir.” Beden ruhun âleti, kalbin aracı ve nefsin bineğidir. Rûh, marifetullâhın merkezidir. Ruh iyiliğin, nefs de kötülüğün kaynağıdır. Akıl ruhun, hevâda nefsin ordusudur. İki ordunun hâkimiyet alanı da kalptir. Bu makâmda, “İnsana ruhumdan üfledim” sırrını keşfetmek ister insan, lâhûta yönelir.
83. Lâhût “Marifetullâh ve Tevhîd Âlemindeyim”
İnsanın ilâhî (mânevî) yönüne, rûh âlemine lâhût denilmektedir. Allah gizli olan güzelliğini ve sırrını insanda izhâr etmiştir. “Allah, Âdem’i kendi sûretinde yaratmıştır.” Allah’ın ahlâkı ile ahlaklanan insanda, ilâhî bir neşvezâhir olur ve “Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever.” Lâhût, Allah’ın, insanı neden yarattığı hikmetinin anlaşılmasıdır. İnsan, tevhidin künhünü ve hakîkatınıidrâk eder bu menzilde, ehâdiyetini anladığı Zât’ın, yaratma tecellilerini, isim ve sıfatlarını bilmek, tanımak için Ceberût âlemine yönelir.
84. Ceberût “Allah’ın İsim ve Sıfatlarını Tanıyorum”
Ceberût âlemi, sonsuzluk âlemidir. Allah’ın isim ve sıfatlarının âlemidir. Mülk âlemi ile melekût âlemi arasında bir yerde orta âlemdir. Ceberût âlemi mâhiyetler âlemidir. Hakîkat-ı Muhammediye mertebesidir. Mutlak vücud olan Allah, ehadiyettenvâhidiyyete geçişi hakikat-ı Muhammediyeyi yaratarak başlatmıştır. “Allah ilk defa benim nurumu yarattı.” “Âdem toprakla su arasında iken ben peygamber idim.” “Gizli bir hazîne idim, bilinmeyi sevdim, mahlûkâtı yarattım ki bilineyim.” Hakîkat-ı Muhammediyye, varlık şeklinde zâhir olan tecellinin ilk mertebesidir. Allah’ın tecellilerini, isim ve sıfatlarını tanımak fenâfillâha ulaştırır insanı.
85. FenâFillâh “Allah’ın Ahlâkı İle Ahlâklandım”
Yokluk, hiçlik, kulun fiilini, sıfatını görmemesidir fenâ. Yolcu, Allah’a muhâlif olma hâlinden fânidir bu mertebede. Kul vücudundan (kendi varlığından), Hakk’ın celâlini temâşâ ve azâmetini keşfetmesiyle fâni olur, dil Hakk’ı söyler, bedeni huşû ve hudû hâlinde bulunur. “Kulum nâfile ibadetlerle bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. (Sevince de) artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.” Bildikleriyle amel edene ise bilmedikleri öğretilir, haber verilir.