Hattat Necmi Atik'in eserlerinden bir tanesi olan 'Ariflerin Satrancı' isimli eserini takdirlerinize sunuyorum. İstifade etmeniz temennisi ile...
Visâl-i Hak’tan önceki son basamak olan Şeytan en büyük ve en tehlikeli olan dokuzuncu kancadır. Yolcunun apaçık en büyük düşmanıdır. Yolcu, her ânında şeytanın şerrinden Rabbine sığınmalıdır. Şeytana uyan kişi ise nefsine uymuş olur, bu da onu doksan altı basamak aşağıda olan Şehvet derekesine düşürür.
Böyle bir kula düşen, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmemek, tekrar tekrar tövbe ederek yolculuğa yeniden başlamak, himmet ve azmini yenilemek, önceden düşmüş olduğu hataya düşmekten kendisini korumaktır. “Mümin, bir delikten iki kere ısırılmaz.”
Yüz birinci basamak olan Visâl-i Hak, matlubdur, maksaddır, maksûddur. Yolcu, visâl-i Hakk’a erdiği zaman, visâle erdiği Hakk Teâlâ’nın, taayyünden, taalluktan, takyîdden ve tekayyüdden münezzeh olduğunu bilir. Mevlânın, olduğu gibi dâim olup, O’nun gayrısında olanların hakîkatte yok olduğunu anlar ve bu makâmda visâl-i Hakk’a vâsıl olan Habîbullah’ın (s.a.v.) mübârek sözlerini tekrar ederek şöyle der:
“Ey bütün varlıklar tarafından bilinen Rabb'im! Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık. Ey yalnızca kendisine ibadet edilen Allah'ım! Sana hakkıyla kulluk edemedik. Ey bütün varlıklar tarafından zikredilen Rabbim! Seni hakkıyla zikredemedik. Ey yalnızca kendisine şükredilmesi gereken Allahım! Sana hakkıyla şükredemedik.”
ARİFLERİN SATRANCI’NDA 101 KAVRAM
Ariflerin Satrancı’ndaki 101 kavram, bütün tasavvuf eğitim ve öğretim yollarının ortak değerleri ve ana başlıklarıdır. On bir tabakadan meydana gelen 101 kavramın her hânesi önceki ve sonraki hânelerle irtibât hâlindedir. Kancalara takılıp düşülen hâneler ve oklarla yükselinen hânelerde birbirleriyle aynı irtibata sahiptir. Ariflerin Satrancı’nı anlamak birinci hâneden yüz birinci hâneye kadar bütün tabloyu yeknesak görerek, birbirleriyle olan irtibâtlar zinciri içerisinde değerlendirmeyi gerektirmektedir.
Ariflerin Satrancı’nın her kavramının ayrı bir kitap konusu hacminde olduğu muhakkaktır. Çalışmamızın hacmi buna müsâit olmadığından kavramların açıklamaları kısa ve öz anlatımla yapılmaya çalışılmıştır.
1. Yokluk “Bir zamanlar yok idim”
Bütün kâinât yoklukta idi, Allah’ın ilminde var ama dış âlemde yok idi. Var olan her şey Allah’ın kendisine tecelli etmesiyledir, O’nun tecellisi olmadan hiçbir şey yokluktan varlığa çıkamaz. Varlıklar ve eşya yokluk aynasındaki akislerden ibarettir. Madde, âlem ve tüm varlıklar kendi asıllarına ve zâtlarına göre yok, Hakk’a göre vardır ve varlıklarını Allah’tan alırlar, Allah var olduğu için vardırlar. Bunun dışında onlara atfedilen varlık bir vehim ve bir hayaldir. Allah’ın kudretinin tecellisi ise Varlığın Doğumu’dur.
2. Varlığın Doğumu “Dünyaya geldim”
Akılların idrâk etmesi ve anlaması için Allah kudretini vesilelere bağlamıştır. Bir çocuğun doğumuna anne ve babanın vesile olması, sebze ve meyvelerin oluşabilmesi için, toprağın, suyun, çiçek tozlarının ve yumurta hücrelerinin vesile olması gibi. Allah kudretini bazen akılların kavrayamayacağı şekilde de gösterebilir; Ruhların ve meleklerin yaratılması, Hz. Adem (a.s.) ile Hz. Havvâ’nın topraktan yaratılması, Hz. İsâ’nın (a.s.) babasız yaratılması gibi. “Onun emri, bir şeyi dilediği zaman, ona ancak «Ol» demesinden ibârettir. O da oluverir.” Varlık âlemine doğan ise rızâ kapısına gelir.
3. Rızâ Kapısı “Dünya Tam da Bana Göre”
Rızâ kapısından giren, varlık âlemine, dünyaya doğar ve dünyada kendisiyle birlikte birçok varlığında bulunduğunu görür. Kendisinden önce ve kendisinden sonra vücuda gelen varlık âlemindeki her şeyin yerli yerinde ve mükemmel bir şekilde yaratıldığını ve her türlü ihtiyaçlarına kâfi geldiğini görür. Her şey tam istediği gibidir. Kendisinin en mükemmel kıvamda yaratıldığını ve bu âlemin varlıkları tarafından muhabbetle kabul edildiğini anlar. Bu âlemin bir parçasıdır. Çevresindekilerle alâkalar kurmaya başlar. Alâka kurduklarına karşı arzularının uyandığını fark eder.