Adı kısaltılmış haliyle TİKA. Ülkemizde birçok kimse bu haliyle biliyor. Yurt dışında ise neredeyse bütün soydaşlarımız, Afrika’daki Müslüman kardeşlerimiz TİKA diyor. Bu ismin açılmış hali Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı.
TİKA, Türk devletleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bölgede ülkemizin dış politika önceliklerini uygulayacak, bunları düzenli hale getirecek bir organizasyona ihtiyaç oluşunda 1992 yılında kurulmuştur. Kuruluşunu takiben o yıllarda, Türk Cumhuriyetlerinin kendi sosyal yapısını üretmesi, kimliklerini elde etmesi, kültürel ve siyasal gelişmelerin sağlıklı olması ve teknik alt yapıların geliştirilmesi gibi alanlara yoğunlaşılmıştır.
Türk devletleri güçlendikçe ortak faaliyetler yapılmaya başlanmış, yurt dışındaki ofis sayısı hızla artmıştır. 2000’li yıllardan sonra Türk dış politikasındaki değişimle birlikte faaliyet gösterilen coğrafya genişlemiştir. Bugün itibariyle faaliyette bulunulan ülke sayısı 54’e ulaşmış, Program Koordinasyon Ofisi sayısı ise 56 olmuştur.
TİKA artık tek başına değil, faaliyet gösterdiği ülkelerde işbirlikleri ile çalışmalarına devam etmektedir. Kırgızistan’da da var, Türkmenistan’da da. Makedonya, Bosna, Karadağ gibi Osmanlı’nın adım attığı yerlerde de TİKA imzası ile karşılaşıyoruz, Pakistan, Somali, Nambia ve benzeri ülkelerde garibanlara yardım ederken de görüyoruz.
Merak edenlerin internet adresinden sadece 2016 faaliyetlerine bakmaları yeterlidir. Su kuyusu açıp açlık içindeki Afrika’ya nefes olmaya çalıştıkları gibi, eğitim göremeyenlere okul inşasında da yer alıyorlar. Bir yandan doktor desteği, sağlık taraması yaparken bir başka yerde, örneğin Üsküp’de Kanuni tarafından yaptırılmış bir cami restorasyonunda da görüyoruz.
TİKA’yı daha önceki birkaç köşe yazımda ve bloglarımda da gündeme getirmeye çalıştım. Her yurt dışı ziyaretimden sonra da yazmayı düşünüyorum. TİKA’yı eleştirenlerin yurt dışında, özellikle Türklerin ayak bastığı yerlerde, etraflarına dikkatlice bakmalarını öneriyorum.
Geçtiğimiz yıl Üsküp’de birçok Osmanlı eserinin onarıldığına şahit oldum. Bazı eserlerin yanında TİKA etiketini görürken bazılarının yanında göremiyoruz. Yetkililere her ele alınan eserin yanına detaylı bilgilendirme ve TİKA etiketini koymalarını öneriyorum. Murad Hüdavendigar’ın türbesi bugün ziyaret edilebiliyorsa TİKA sayesinde.
Üsküp ziyaretimde kapalı halk pazarının yanındaki yaklaşık 500 yıllık camiyi ziyaret ediyorduk. Baktık minare camiden hafifçe ayrılmaya başlamış. Biz tarihe tanıklık etmiş bu ibadethaneyi dolaşırken, şadırvanın yanında, kendisinin Arnavut olduğunu öğrendiğimiz yaşlıca bir kişi Türkçe olarak “Minareyi Türkler yapacaklar. TİKA yapacak TİKA.” dedi. Bu ifadenin verdiği hazzı o anda anlatmak mümkün değil…
Bu yıl Saraybosna ziyaretimde yine benzeri durumlarla karşılaştım. Mutlaka görülmesi gereken yerler arasında yer alan Başçarşı’nın birçok yerinde TİKA’yı görmek mümkün. Gazi Hüsrev Bey Cami dimdik ayakta ve hala ezan sesi yankılanıyor. Bosna’da da bir bakıyorsunuz köprü onarılmış, bir bakıyorsunuz cami ayağa kaldırılmış, bir başka yerde minare, bir diğer mekanda türbe, konak…
Yeniden çağrıda bulunuyorum: Bizlerden TRT payı değil TİKA payı kesiniz.