Suyu sevmeyen yoktur. Şifadır ne de olsa. Cana can katar. Temizler, arındırır. İnsanı kendine getirir. Sakinleştirir, dinlendirir. Eskiden evlerin avlularında küçük süs havuzlarının olması geçmiş insanların iç huzurlarına ne kadar önem verdiğini anlatır aslında. Şifahaneler, Bimarhaneler de hep suyun gücüne inanılarak onu tedavinin başkahramanlarından yapmışlardır. Nitekim bir şelaleye gidip de o suyun düşüşündeki sesinden, yüzüne gelen hafif su esintisinden rahatlamayanımız yoktur.
Suyun canlılığına bakalım. İçerken içindeki canlı mineralleri düşünelim. Aslında mucizevi bir içecek öyle değil mi? Öyle olmasa ilk gıdamız ve son gıdamız o olmazdı. Onsuz belirli bir vakit yaşayacağımız da yine onu en önemli kılan faktör.
Peki, suyun kıymetini ne derece biliyoruz? İlerleyen yıllarda dünyada suyun tükeneceği ve bu yüzden su savaşları çıkacağı komploları kuruluyor ve ülkemizdeki su kaynakları da geçtiğimiz yıllara oranla azalıyorken hepimizin sıkıntılı günler gelmeden bir şeyler yapması gerekiyor. Bunun için benim aklıma gelen ilk etapta iki şey var. 1-su israfından kaçınmak. 2-yeşilliği çoğaltmak. Artık hepimizin ağzında ezbere dolanmış bu iki kıymetli maddeyi biraz açalım.
İsraftan kaçınmak elbette elimizde. Bunun için suyun yokluğunu düşünmek bizi fazladan su tüketiminden korur. Günlük basit işlerimizde dahi buna dikkat etsek hem kendi tüketimimizde hem ülke tüketiminde ciddi bütçe farklılıkları olduğunu da görürüz. Misal gün ısıdan sıcak su gelene kadar akıtılan su ciddi bir israf örneğidir. Bu suyu akıtmak yerine bir kovaya doldurup gerek temizlik gerekse çiçek sulama gibi alanlarda kullanılabilir. En basitinden bardakta kalan yarım su dahi ne olacak deyip lavaboya dökülmektense bir kuşun, kedinin önüne konması gerekir.
Yeşili korumak adına da bir sürü madde sıralayabiliriz burada fakat bunun için ben bir belgeselden söz etmek istiyorum. Harika bir belgesel olan Ağaç Eken Adam’da çorak teperler de insanlar cinnet geçiriyor sürekli olarak birbirleriyle kavgaya girişiyorlardır. Yalnız yaşayan yaşlı bir adam da bu çorak, sadece kumdan oluşan koca tepeleri ağaçlandırma işine girer fakat işi zordur. Çünkü oraya yağmur suyu hiç düşmez ve ara ara gelen kum fırtınaları da yaşlı adamın tüm emeğini silip süpürür. Yaşlı adam ne yapar peki? 7 sene bilumum tohumlarını eker ve onları kendi imkânıyla sular. 7 senenin sonunda tüm tepe yemyeşildir ve artık yağmur da yağıyordur. İnsanlar orada yaşamak, bu yeşil vadiyi görmek için akın akın buraya gelirler. Ve artık bu tepelere huzur, mutluluk hâkim olur.
Suyun gücüne inananlardansak ve susuz hayatın olmayacağı konusunda bilincimiz açıksa önce kendi yaşamımızda farkındalık kazanmalı ve kazandırmalıyız. Bunun için de yapmamız gerekenler aslında oldukça basit.