Yaptığım araştırmalara göre son zamanlarda en çok tartışılan konulardan birisi Mahalle Baskısı olarak nitelendirdiğimiz bir kimsenin veya grubun toplumsal yakın markaja alınarak baskı altında toplum kurallarına uymaya zorlama çabası olarak nitelendirebiliriz. Bu kuralları toplumun belli başlı kesimleri koymakta olup uygulayıcıları yine kendi bünyesinde bulunan çevreler belirlemektedir.
Örnek olarak özellikle Anadolu’nun iç ve doğu taraflarında daha etkili hissedilen, ramazan ayı süresince oruç tutmasan da iftar saatine kadar dışarda bir şey yedirmeyen içirmeyen, daha çok giyim kuşama karışan sosyal medyada paylaşılan fotoğrafları dedikodu malzemesi yaparak kişisel özgürlüğü kısıtlayan toplu davranışları başlıca sıralayabiliriz.
Aslında basit bir kavram gibi görünen ve ilkel toplumlar için öngörülen bu kavram özünde evrenseldir. Yani yapılan araştırmalara göre; “Bütün sistemler, toplumlar, toplumsal alt sistemler ve gruplar için geçerli olan bir içeriğe sahiptir. Çünkü her durumda, toplumsal bir varlık olan birey, sisteme ait ortak bilgilere sahip olduğu, bu bilgileri (kuralları) benimsediği, kendi varlığını bunlara göre ürettiği sürece o sisteme dâhil olur, onun tarafından kabul edilir ve koruma altına alınır. Bireyler-elementler- bu kuralların geçerli olduğu sisteme ait sınırlar içinde kaldıkları sürece özgürce hareket ederek varlıklarını sürdürürler.” Mantığı ile hareketle birey olarak bizler kendimizi bu sisteme adapte edebilmek adına bu kurallara isteyerek veya istemeyerek uyma güdüsü benliğimizde yer ediyor.
Bu sistemin içerisinde var olabilmek adına belirlenen kuralların sınırlarını bireyi topluma bağlayan ve ilk anda gözle görülmeyen kültürel bağ yine bireylerden oluşan toplum tarafından belirlenmektedir. İşte bu yüzden şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki biz birey olarak her ne kadar toplumun koymuş olduğu kurallara bazı zamanlar uymak istemesek de toplum merkezinden ayrılmamak adına tüm bu kurallara içgüdüsel olarak uyma meylindeyizdir.