Eğer bütün bedeni, bütün damar ve asab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret ve ilim sende varsa ve benim emsalim ve sanatça ve keyfiyetçe birbirimizin kardeşi olan bütün hüceyrâtı bedeniyeye tasarruf edecek nâfiz bir kudret, şâmil bir hikmet, sende varsa göster; sonra ben seni yapabilirim diye dâvâ et, yoksa haydi git!
Küreyvâtı hamrâ, bana erzak getiriyorlar. Küreyvâtı beyzâ da, bana hücum eden hastalıklara mukabele ediyorlar. İşim var, beni meşgul etme. Hem senin gibi âciz, câmid, sağır, kör bir şey, bize hiçbir cihetle karışamaz. Çünkü bizde derece ince ve nazik ve mükemmel bir intizam1(Hâşiye) var ki eğer bize hükmeden bir Hakîmi Mutlak ve Kadîri Mutlak ve Alîmi Mutlak olmazsa intizamımız bozulur, nizamımız karışır."
Sonra o müddeî, onda da me'yus oldu. Bir insanın bedenine rast gelir. Yine kör tabiat ve serseri felsefe lisânı ile tabîiyyûnun dedikleri gibi der ki: "Sen benimsin, seni yapan benim veya sende hissem var." Cevaben o be deni insan, hakikat ve hikmet diliyle ve intizamının lisânı hâliyle der ki:
"Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikkei kudret ve turrayı fıtrat bir olan bütün insanların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa; hem sudan ve havadan tut, ta nebâtât ve hayvanâta kadar benim erzakımın mahzenlerine mâlik olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa; hem ben kılıf olduğum gayet geniş ve yüksek olan ruh, kalb, akıl gibi letâifi mânevi yeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta yerleştirerek kemâli hikmet ile istihdam edip ibadet ettirecek sende nihâyetsiz bir kudret, hadsiz bir hikmet varsa göster, sonra 'ben seni yaptım' de. Yoksa sus! Hem bendeki intizamı ekmelin şehâdetiy le ve yüzümdeki sikkei vahdetin delâletiyle, benim Sâni'im her şeye Kadîr, her şeye Alîm, her şeyi görür ve her şeyi işitir bir Zât'tır. Senin gibi sersem, âcizin parmağı O'nun sanatına karışamaz. Zerre miktar müdahale edemez."
O şeriklerin vekili, bedende dahi parmak karıştıracak yer bulamaz, gider, insanın nev'ine rast gelir. Kalbinden der ki: "Belki bu dağınık, karmakarışık olan cemaat içinde şeytan, onların ef'âli ihtiyariye ve içtimâiyelerine karıştığı gibi belki ben de ahvâli vücûdiye ve fıtriyelerine karışabileceğim ve parmak karıştıracak bir yer bulacağım ve onda bir yer bulup beni tardeden bedene ve beden hüceyresine hükmümü icra ederim." Onun için beşerin nev'ine yine sağır tabiat ve sersem felsefe lisânıyla der ki: "Siz çok karışık bir şey görünüyorsunuz. Ben size rab ve mâlikim veyahut hissedarım." der. O vakit nevi insan, hak ve hakikat lisânıyla hikmet ve intizamın diliyle der ki:
"Eğer bütün kürei arza giydirilen ve nev'imiz gibi bütün hayvanât ve ne bâtâtın yüzler bin envâından rengârenk atkı ve iplerden kemâli hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüz binler zîhayat envâından nescolunan ve gayet nakışlı bir surette îcad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit kemâli hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa.
Hem eğer biz meyve olduğumuz kürei arza ve çekirdek olduğumuz âlemde tasarruf edecek ve hayatımıza lâzım maddeleri mizanı hikmetle aktârı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şâmil bir hikmet sende varsa ve yü zümüzdeki sikkei kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek emsalimizi îcad edecek bir iktidar sende varsa belki bana rubûbiyet dâvâ edebilirsin. Yoksa haydi sus! Benim nev'imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünkü intizam mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre kemâli intizam ile bir istinsahtır. Çünkü bizden çok aşağı olan ve bizim tahtı nezaretimizde bulunan hayvanât ve nebâtâtın kemâli in tizamları gösteriyor ki bizdeki karışıklıklar bir nevi kitabettir.