Ne zaman ki aramızda selam kesildi, rahmet de kesildi… Hayatın feyzi, bereketi, hayrı kalmadı…
“Önce selam, sonra kelam” derdi büyükler… Önemine binaen öncelik hep selam oldu… İslam hayatı selam ile çerçeveledi… Selam, İslam'ın şiarı, müminin şuuru oldu… Allah (cc)'ın, 99 güzel isminden biridir, selam… Her namazdan sonra Allah'a aidiyetimizi şu cümle ile tescilliyoruz…
“Allahümme ente's-Selam ve Minkes-Selam…” “Allahım! Sen Selamsın ve selam Sen'dedir…” Sadece namaz sonrası değil, namazın içine selamın yüklendiğini görüyoruz… Her tahiyyatta nebi (s.a.v) ve salih kulları selamladığımızı hatırlayalım… Salli ve barik ile Hz. Muhammed ve Hz. İbrahim'e hem de aileleri ile beraber nasıl selam durduğumuzu unutmayalım…
Salatımız selam yüklü… Ve Allah buyurdu: “Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin.” (Nisa, 86) Daha da önemlisi: “Size (İslam geleneğine göre) selam verene, dünya hayatının geçici çıkarına göz dikerek “Sen mümin değilsin” demeyin.” (Nisa, 94)
Müslümanlar arası tekfir, tedhiş, tehdit, taciz ve tahkiri tedavi için selamdan daha etkili ne olabilir ki? Haset, husumet, nefret giderici içtenlikli selamlarımız olsaydı ümmet bu halde mi olurdu? Kırgın, kızgın, küskün kalpleri bir selamla kurtarabiliriz…
NEBEVİ REÇETE NE SUNUYORDU?
“İman etmedikçe, cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe tam imana kavuşamazsınız. Size bir şey göstereyim mi? Onu yaparsanız, birbirinizi severseniz. Aranızda selamı çokça yayınız…” (Müslim)
Ünsiyet, ülfet, uhuvvet, vahdet, muhabbet, meveddet içeren selamlara bugün ne kadar da muhtacız? Arap-Acem… Türk-Kürt… Selefi-Sufi… Şii-Sünni… Yenilikçi-Gelenekçi… Aydın-Alim… Mektep-Medrese, Tarikat-Cemaat… kavgalarını selamlaşmadan nasıl sonlandırabiliriz?
SELAMLAŞMADAN NASIL KARDEŞLEŞİRİZ?
Bilmem, hatırlar mısınız? Bir zamanlar kan davaları, namus cinayetleri, sonu gelmez kavgalar bir selamla sulh olurdu… Ayrıştırıcı, yok sayıcı, itici, itibarsızlaştırıcı tüm illetleri gidermek için selam en etkili ilaçtı… Bugün de dünya barışının, güvenlik sorununun çözümünün şifreleri selamda saklı…
İlay'ı kelimetullah davasını yeryüzüne yaymada kalkış noktamız selam olmalı… Yeryüzünün selam yurdu olmasını istiyorsak, selamı yaymalıyız… Selamın gücünü yeterince idrak edemedik… Bir selamı bile birbirimize çok gördük…
Ne zaman ki aramızda selam kesildi, rahmet de kesildi… Hayatın feyzi, bereketi, hayrı kalmadı… Selam fukarası bir toplum olduk… Şimdi selamsızlığın sefaletini yaşıyoruz… Neden kardeşlerimize bir selamı çok görüyoruz? Niçin esirgiyoruz? Yoksa nefsimizin esiri mi olduk?
Tanımadıklarımız orda kalsın, tanıdıklarımız bile selamdan mahrum… Dahası, selamın içini boşalttık. Şairin deyimi ile: “Selam verdim, rüşvet değildir, deyü almadılar.” İstismar, iltimas, istiğna içeren selamlara kaldık. Bize politik, ideolojik, ekonomik selamlar değil kalbi, hasbi, fıtri, harbi selamlar lazım… Ast, üst… Amir, memur… Zengin, fakir… hiyerarşisine takılmayan selamlar lazım…
Bizim selamımız sınıfsız bir dünyayı öneriyor… Selamımız kimlik, kulluk ve kardeşlik içeriyor… “Hamili kart yakınımdır” bir selamla işi hallederiz, diyenlerden olamayız… Selamı kötüye kullanan, selamdan kaçan kibirlilerden biriyiz…
ŞİMDİ SELAM ZAMANI…
Yerinde selam… Vaktinde selam… ertelenen, esirgenen selamların telafisi için hemen selam demeliyiz… Selamımıza o muhtaç olan mazlumları, mağdurları unutamayız… Ümmet olarak selamını almadığımız, selama durmadığımız, selam vermediğimiz hiçbir yetim, öksüz, mazlum, muhacir kalmayıncaya kadar selamı yaymalıyız..
Selamla görevliyiz… Ve selama gönüllüyüz… Adressizlere, adsızlara, arada kalanlara, arayanı soranı olmayanlara selam…
Srebrenitsa'ya, Rabia'ya, Hama'ya, Haleb'e, Halepçe'ye selam…
Kudüs'e, Kurtub'aya, Kafkaslara selam…
El-Aksa'ya selam…