Türk sinemasının mavi gözlü, yakışıklı jönü Salih Güney’le, bu yıl sansür tartışmalarıyla gölgelenmek istenen Altın Portakal Film Festivali başta olmak üzere sinemayı, dizi furyasını, bir zamanlar yaşadığı Antalya’dan ve Türkiye’den uzaklaşma nedenlerini konuştuk.. Orta yaşın üzerindeki hemen herkes, Yeşilçam’ın mavi gözlü prensi dendiğinde Salih Güney’den bahsedildiğini anlayacaktır. Pamuk Prenses’in beyaz atlı Prensi olarak sadece Pamuk Prenses’in değil nice genç kızın rüyalarını süslemiş, genç erkeklerin ise idolü olmuştur. Yeşilçam’ın simge isimlerinden biri olan ve bir zamanlar Antalya’da da yaşayan Salih Güney’le, Altın Portakal Film Festivali için kente geldiğinde nostaljik bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu yıl sansür tartışmalarıyla gölgelenmek istenen ve bir çok sanatçının katılmadığı festivalle ilgili, “Sinema sanatçılarının görevi, siyasi parti ayrımı gözetmeksizin Altın Portakal’a sahip çıkmaktır. Hangi parti görevde olursa olsun davet edildiğim sürece her zaman bu önemli festivale katılacağım” diyen ünlü oyuncu ile Kaleiçi’nin dar sokaklarını arşınlarken, Türk sinemasının dünü ve bugününü, dizi furyasını Yorgun Herakles için verdiği mücadeleyi konuştuk. İşte o güzel söyleşi…
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali için bir zamanlar yaşadığınız Antalya’da halkla buluştunuz. Festival bu yıl sansür tartışmalarıyla başladı ve bazı sanatçılar katılmadı.. Bunu nasıl yorumluyorsunuz ?
Antalyalılar beni çok sever, ben de Antalyalıları. Benim için özel bir kent. Ben Festivale geliyorum. Çünkü Antalya’da göreve gelen her siyasi partinin, festivali 51 yıldır en iyi şekilde gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Altın Portakal herhangi bir siyasi partiye ait değildir. Antalya’ya ait çok önemli 51 yıllık uzun soluklu bir film festivalidir. Sinema sanatçılarının en özel şölenidir. Aynı zamanda sanat şölenidir, bizim bayramımızdır. Böyle bir bayramın hiçbir şekilde siyasi görüşe sokulmaması lazım. En önemli ödül törenimiz. Bizim için Oscar Ödülü sayılır. Onun için buradayım. Zaten bir sinema sanatçısının görevi siyasi parti ayrımı gözetmeksizin Altın Portakal’a sahip çıkmaktır. Altın Portakal’ın geçmişten geleceğe Türkiye Cumhuriyeti gibi sonuna kadar yaşatılması gerektiğine inanıyorum. Hangi parti gelirse gelsin davet edildiğim sürece her zaman bu önemli festivale katılmayı sürdüreceğim.
Sinemada önümüzdeki yıl 50. yılınızı kutlayacaksınız. 50. yıla özel bir projeniz var mı? Uzun metrajlı filmlerde ve dizilerde oynamaya devam edecek misiniz?
Tabii ki… Bu işi 19 yaşımdan beri yapıyorum. Bu benim mesleğim. Ben yarışmadan gelmedim. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü öğrencisiydim. Bütün devlet tiyatrosu aktörleri gibi bu işe akademik kariyerden geçerek geldim. Artık karşıma doğru dürüst senaryo çıkmıyor. Senaryo çıksa bile prodüksiyonlar çok ucuz. Sinema ‘para’dır. Paran olmadan film çekemezsin. Ricalar profesyonellikte olmayan şeyler. Onun için cazip gelmiyor. Benim için o amatör heyecan hala devam ediyor. Yani senaryo çok güzel olur. İnandığım bir yönetmen olur. Para da almam. Ama senaryoya ve yönetmene inanmalıyım. Prodüksiyonun aksamadan yürüyeceğini bilmeliyim. Belirli bir yaştan sonra böyle amatörlüğe tahammülüm yok. Herkese yapacağımız kadar dostluk yaptık. Şu anda Star TV’de ‘Aramız’da Kalsın’ dizisinde oynuyorum. Misafir oyuncu olarak Kaptan rolünde geldim. Uğur Yücel çok yakın arkadaşım ve dizide kardeşim (Mutlu Güney) oynuyor. Bir de kamerayı özlemiştim. ‘Salih Güney’ ismi devam etsin istedim. Oyuncu olarak hala gündemdeyim. Ne mutlu bana.
Türkiye’de sinemanın ve televizyon dizilerinin günümüzde geldiği nokta hakkında neler söylersiniz? Sizce eskisi kadar nitelikli mi?
Diziler başarısızlıktan dolayı veya seyircinin ilgisini çekmediği için vizyondan kalkıyor. Sektörde tıkanıklık var. En son geçtiğimiz yıl Muhteşem Yüzyıl dizisini izledim. Gerçekten inanılmaz bir kadro ve harika bir çekim. Profesyonelliği her haliyle belli olan dekor, kostüm, makyaj, oyuncular… Zevkle izledim. Şu anda Yalan Dünya dizisini izliyorum. O da çok kaliteli ve keyifli. Aramızda Kalsın dizisinde de kadroyu çok beğendiğim için oynuyorum. Gördüğünüz gibi sinemada da Recep İvedik ile Cem Yılmaz’ın arasında geçen ‘Benim filmim seninkinden daha fazla hasılat yaptı’ gibi tartışmalarla, uyduruk, komediye kaçan, ayakları yere basmayan, doldur boşalt, garip garip komedi ve korku ağırlıklı filmler var.
KALİTEDE DÜŞÜKLÜK VAR
Bizim zamanımızdaki gibi mesaj veren bir film göremiyorum. Televizyon, tiyatronun görevini almıştır. Tiyatronun görevi de halkı belirli bir kültür seviyesine çıkarmaktır. Televizyon kanalları halkın kültür seviyesini yükselteceğine avam, basit, küfürlü ve argo konuşmalarla halkın seviyesinin altına inerek, ilgi çekmeye çalışıyor. Şu anda herkes para kazanmak için film çekiyor. Festivalde de şu ana kadar benim gözüme çarpan, beni heyecanlandıran, hızlı bir akımı olan bir film veya ‘oh be ne filmmiş’ diyerek salondan çıkan hiçbir seyirci görmedim. Kamerada hız yok. Arkada oyuncularda ve mizansenlerde hız yok. Senaryo da öyle. Ağdalı ağdalı film çekmişler. Kalitede düşüklük var. Sinemada bir heyecan olmalı ki, bittiği zaman nasıl bittiğini anlamaman lazım. Burada benim uykum geliyor, kendime ‘Biraz daha dayan’ diyorum. Buradaki filmleri izlerken, sıkıldığımda kaçmak için en kenarda oturuyorum. Ben 50 yıllık bir sinema ve tiyatro aktörü olarak filmleri seyredemiyorum.
Sadece sinema ve tiyatro oyunculuğu ile yetinmediniz. Amerika’da seyahat acentesi şirketi işlettiniz ve T
Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali için bir zamanlar yaşadığınız Antalya’da halkla buluştunuz. Festival bu yıl sansür tartışmalarıyla başladı ve bazı sanatçılar katılmadı.. Bunu nasıl yorumluyorsunuz ?
Antalyalılar beni çok sever, ben de Antalyalıları. Benim için özel bir kent. Ben Festivale geliyorum. Çünkü Antalya’da göreve gelen her siyasi partinin, festivali 51 yıldır en iyi şekilde gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Altın Portakal herhangi bir siyasi partiye ait değildir. Antalya’ya ait çok önemli 51 yıllık uzun soluklu bir film festivalidir. Sinema sanatçılarının en özel şölenidir. Aynı zamanda sanat şölenidir, bizim bayramımızdır. Böyle bir bayramın hiçbir şekilde siyasi görüşe sokulmaması lazım. En önemli ödül törenimiz. Bizim için Oscar Ödülü sayılır. Onun için buradayım. Zaten bir sinema sanatçısının görevi siyasi parti ayrımı gözetmeksizin Altın Portakal’a sahip çıkmaktır. Altın Portakal’ın geçmişten geleceğe Türkiye Cumhuriyeti gibi sonuna kadar yaşatılması gerektiğine inanıyorum. Hangi parti gelirse gelsin davet edildiğim sürece her zaman bu önemli festivale katılmayı sürdüreceğim.
Sinemada önümüzdeki yıl 50. yılınızı kutlayacaksınız. 50. yıla özel bir projeniz var mı? Uzun metrajlı filmlerde ve dizilerde oynamaya devam edecek misiniz?
Tabii ki… Bu işi 19 yaşımdan beri yapıyorum. Bu benim mesleğim. Ben yarışmadan gelmedim. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü öğrencisiydim. Bütün devlet tiyatrosu aktörleri gibi bu işe akademik kariyerden geçerek geldim. Artık karşıma doğru dürüst senaryo çıkmıyor. Senaryo çıksa bile prodüksiyonlar çok ucuz. Sinema ‘para’dır. Paran olmadan film çekemezsin. Ricalar profesyonellikte olmayan şeyler. Onun için cazip gelmiyor. Benim için o amatör heyecan hala devam ediyor. Yani senaryo çok güzel olur. İnandığım bir yönetmen olur. Para da almam. Ama senaryoya ve yönetmene inanmalıyım. Prodüksiyonun aksamadan yürüyeceğini bilmeliyim. Belirli bir yaştan sonra böyle amatörlüğe tahammülüm yok. Herkese yapacağımız kadar dostluk yaptık. Şu anda Star TV’de ‘Aramız’da Kalsın’ dizisinde oynuyorum. Misafir oyuncu olarak Kaptan rolünde geldim. Uğur Yücel çok yakın arkadaşım ve dizide kardeşim (Mutlu Güney) oynuyor. Bir de kamerayı özlemiştim. ‘Salih Güney’ ismi devam etsin istedim. Oyuncu olarak hala gündemdeyim. Ne mutlu bana.
Türkiye’de sinemanın ve televizyon dizilerinin günümüzde geldiği nokta hakkında neler söylersiniz? Sizce eskisi kadar nitelikli mi?
Diziler başarısızlıktan dolayı veya seyircinin ilgisini çekmediği için vizyondan kalkıyor. Sektörde tıkanıklık var. En son geçtiğimiz yıl Muhteşem Yüzyıl dizisini izledim. Gerçekten inanılmaz bir kadro ve harika bir çekim. Profesyonelliği her haliyle belli olan dekor, kostüm, makyaj, oyuncular… Zevkle izledim. Şu anda Yalan Dünya dizisini izliyorum. O da çok kaliteli ve keyifli. Aramızda Kalsın dizisinde de kadroyu çok beğendiğim için oynuyorum. Gördüğünüz gibi sinemada da Recep İvedik ile Cem Yılmaz’ın arasında geçen ‘Benim filmim seninkinden daha fazla hasılat yaptı’ gibi tartışmalarla, uyduruk, komediye kaçan, ayakları yere basmayan, doldur boşalt, garip garip komedi ve korku ağırlıklı filmler var.
KALİTEDE DÜŞÜKLÜK VAR
Bizim zamanımızdaki gibi mesaj veren bir film göremiyorum. Televizyon, tiyatronun görevini almıştır. Tiyatronun görevi de halkı belirli bir kültür seviyesine çıkarmaktır. Televizyon kanalları halkın kültür seviyesini yükselteceğine avam, basit, küfürlü ve argo konuşmalarla halkın seviyesinin altına inerek, ilgi çekmeye çalışıyor. Şu anda herkes para kazanmak için film çekiyor. Festivalde de şu ana kadar benim gözüme çarpan, beni heyecanlandıran, hızlı bir akımı olan bir film veya ‘oh be ne filmmiş’ diyerek salondan çıkan hiçbir seyirci görmedim. Kamerada hız yok. Arkada oyuncularda ve mizansenlerde hız yok. Senaryo da öyle. Ağdalı ağdalı film çekmişler. Kalitede düşüklük var. Sinemada bir heyecan olmalı ki, bittiği zaman nasıl bittiğini anlamaman lazım. Burada benim uykum geliyor, kendime ‘Biraz daha dayan’ diyorum. Buradaki filmleri izlerken, sıkıldığımda kaçmak için en kenarda oturuyorum. Ben 50 yıllık bir sinema ve tiyatro aktörü olarak filmleri seyredemiyorum.
Sadece sinema ve tiyatro oyunculuğu ile yetinmediniz. Amerika’da seyahat acentesi şirketi işlettiniz ve T