Antalyalı usta gazeteci Sökmen Baykara ile aslen Burdurlu eski Milli Hakem Sadık Deda geçtiğimiz günlerde Burdur’da fotoğraf gezisine çıktı. 20 yıllık eski dostlar, bu gezide Burdur Gölü’nün su kapasitesinin üçte birini kaybederek geldiği içler acısı halinden tutun, kentin tarihi ve tamamen organik olan halk pazarına kadar birçok önemli değerini usta bakış açılarıyla yorumladı. Baykara’nın gözünden, Deda’nın da dilinden Burdur’u gezmek isterseniz işte size iki ustadan Burdur’a dair birçok şey…Kendini balçık ile sıvadıBir tarafta, aslen Burdurlu olan ve Antalya´da yaşayan Fifa Kokartlı eski Milli Hakem Sadık Deda, diğer tarafta Türk basın tarihinin en önemli foto muhabirlerinden Sökmen Baykara. Geçtiğimiz günlerde arabalarına atlayıp Burdur’a gittiler. Deda, her hafta aralıksız ziyaret ettiği memleketini anlatırken, Baykara da ustalığını konuşturdu ve o anları objektifiyle ölümsüzleştirdi. Çocukluğu Burdur Gölü’nde yüzerek geçen Deda’nın, arkadaşını götürdüğü ilk durak da göl oldu. Suyu giderek azalan Burdur Gölü’nün içler acısı hali, Baykara’nın objektifinden bir kere daha yansıtıldı. Deda, çok şifalı bir su olarak nitelendirdiği Burdur Gölü’nün dibinden çıkardığı balçığı vücuduna sıvayarak arkadaşına poz vermeyi de ihmal etmedi.Gölün hali perişan“Burdur aşığıyım, o gölde büyüdüm” diyen Deda, Burdur Gölü için şu an tehlike çanlarının çaldığını söyledi. Gölün dibinde bol miktarda kükürt minerallerinin bulunduğuna işaret eden Deda, suda az miktarda da arsenik olduğunun altını çizdi. Bu iki maddenin birleşiminde insanlara büyük şifa kaynağı oluşturduğuna dikkat çeken Deda, “Gölün nimetlerinden en çok faydalananlardan biriyim. Benim gibi çok az insan var. Her geldiğimde yüzerim ve çocukken iyi hatırlıyorum. Cildimizdeki tüm izler bu sudan çıkınca kaybolurdu. Bu su cilt hastalıklarına karşı birebir” sözleriyle göldeki suyun önemini ifade etti.Göl yoksa Burdur da yok!Deda, göldeki vahşetin nasıl oluştuğunu şu sözlerle anlattı: “Göl yoksa Burdur da yok. Gölü besleyen suların önü kapatılıyor, göletler yapılıyor. Binlerce kaçakların yanında 7 bin civarında sondaj bulunuyor. Vahşi bir sulama yapılıyor. Dolayısıyla göle yeterli su gelmiyor. Burdur Gölü bizim için bulunmaz bir nimet. Tarımda vahşice sulama yerine damlama yöntemi kullanılabilir. Böyle giderse önümüzdeki 15 yıl içinde belki de orası 25 kilometre uzunluğunda, 8 kilometre derinliğinde bir bataklık olacak.” Doğa Derneği’nin bugün (Cumartesi) gerçekleştireceği ‘Su orucu’ gibi etkinliklerle insanlarda farkındalık yaratıldığının önemine değinen Deda, bu etkinliklerle kaybolan su miktarının geri kazanılabileceğini savundu.
Deda, Burdur için önemli bir değere sahip halk pazarını da arkadaşına gezdirdi. Şehrin en eski zamanlarından gelen halk pazarında tamamen organik ürünlerin satıldığını dile getiren Deda, “Hem alışveriş hem de fotoğraf için pazara geldik. Böyle bir pazara en az iki adet pazar arabasıyla gelinir. Sökmen Usta ‘Ne kadar çok taşıt var’ dedi. Pazara gidebilmek için aracımızı taa Orduevi’nin ilerisine park edebildik. Çünkü tüm halkın geldiği, kentin en eski ve büyük camisi olan Ulu Cami’nin etrafından aşağılara kadara yayılan bir pazar” diye konuştu.Burdur’un ‘Münevver’ insanlarıPazarda tezgah açan köylülerle alışveriş yapanlar arasında yoğun bir güven duygusunun yaşandığını anlatan Deda, şöyle devam etti: “Pazarda bozuk para çıkışmayınca ‘Sonra verirsin’ diyen tok gözlü satıcı köylü kadın, ‘Sonra veremem belki bir daha gelemem’ diyen müşterisine, ‘Olsun varsın, ne zaman geçersen o zaman verirsin’ diyebilecek kadar münevverdir.” Burdur’un, bir yanında turizmin başkenti Antalya, diğer yanında ise bir dönem siyasetle güçlenen Isparta illeri arasında gölgede kalmış bir kent olduğunu kaydeden Deda, bu yüzden yeterli yatırım yapılmadığını savundu.Ulu Cami’deki ilginç hikaye“Antalya’nın turizminden faydalanılsa, örneğin turistler göle getirilse Burdur da gelişir” diyen Sadık Deda, kentin önemli simgelerinden Ulu Cami’yle ilgili de şu anektodu anlattı: “Bütün cenazeler Ulu Cami’de yıkanırmış. Mezarlığa iki kilometre uzaklıktaki camide, cenazeleri araba ile taşımak saygısızlık olarak nitelendirilmiş. Karda, kışta bile olsa o cenaze, insanların ayakları kayarak Aykon Yokuşu’ndan çıkarılırmış, iki kilometre uzaklıktaki mezarlığa omuzlarda taşınırmış. Bir gün yine bir cenaze varmış. Şoför, tabutu bağlamayı unutmuş. Araç da yokuştan aşağı doğru duruyormuş. Tabut araçtan bir kaymış, o sokak boyunca metrelerce sürüklenmiş. Herkes cenazenin peşinden koşmuş. Cenaze aracının şoförü de hamama saklanmış. Bu hikayeyi Burdur’da herkes bilir.”
Gölün tamamını en iyi gören yer Serenler Tepesi
17. Yüzyıldan kalma Osmanlı sivil mimari örneklerinden biri olan Taş Oda Konağı, Burdur turizmi için önemli bir yere sahip <
Deda, Burdur için önemli bir değere sahip halk pazarını da arkadaşına gezdirdi. Şehrin en eski zamanlarından gelen halk pazarında tamamen organik ürünlerin satıldığını dile getiren Deda, “Hem alışveriş hem de fotoğraf için pazara geldik. Böyle bir pazara en az iki adet pazar arabasıyla gelinir. Sökmen Usta ‘Ne kadar çok taşıt var’ dedi. Pazara gidebilmek için aracımızı taa Orduevi’nin ilerisine park edebildik. Çünkü tüm halkın geldiği, kentin en eski ve büyük camisi olan Ulu Cami’nin etrafından aşağılara kadara yayılan bir pazar” diye konuştu.Burdur’un ‘Münevver’ insanlarıPazarda tezgah açan köylülerle alışveriş yapanlar arasında yoğun bir güven duygusunun yaşandığını anlatan Deda, şöyle devam etti: “Pazarda bozuk para çıkışmayınca ‘Sonra verirsin’ diyen tok gözlü satıcı köylü kadın, ‘Sonra veremem belki bir daha gelemem’ diyen müşterisine, ‘Olsun varsın, ne zaman geçersen o zaman verirsin’ diyebilecek kadar münevverdir.” Burdur’un, bir yanında turizmin başkenti Antalya, diğer yanında ise bir dönem siyasetle güçlenen Isparta illeri arasında gölgede kalmış bir kent olduğunu kaydeden Deda, bu yüzden yeterli yatırım yapılmadığını savundu.Ulu Cami’deki ilginç hikaye“Antalya’nın turizminden faydalanılsa, örneğin turistler göle getirilse Burdur da gelişir” diyen Sadık Deda, kentin önemli simgelerinden Ulu Cami’yle ilgili de şu anektodu anlattı: “Bütün cenazeler Ulu Cami’de yıkanırmış. Mezarlığa iki kilometre uzaklıktaki camide, cenazeleri araba ile taşımak saygısızlık olarak nitelendirilmiş. Karda, kışta bile olsa o cenaze, insanların ayakları kayarak Aykon Yokuşu’ndan çıkarılırmış, iki kilometre uzaklıktaki mezarlığa omuzlarda taşınırmış. Bir gün yine bir cenaze varmış. Şoför, tabutu bağlamayı unutmuş. Araç da yokuştan aşağı doğru duruyormuş. Tabut araçtan bir kaymış, o sokak boyunca metrelerce sürüklenmiş. Herkes cenazenin peşinden koşmuş. Cenaze aracının şoförü de hamama saklanmış. Bu hikayeyi Burdur’da herkes bilir.”
Gölün tamamını en iyi gören yer Serenler Tepesi
17. Yüzyıldan kalma Osmanlı sivil mimari örneklerinden biri olan Taş Oda Konağı, Burdur turizmi için önemli bir yere sahip <